islami hassasiyet
Çarşamba, Kasım 30, 2005
  [islami-hassasiyet] Bu kartel doymaz
BU KARTEL DOYMAZ

Hürriyet'in, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'a yönelik saldırgan tavrının altında "menfaat" olabileceğini ortaya koyan dünkü haberimiz, geniş yankıya yol açtı... Bugün de "tehdit"lere maruz kalan bakanlar konuşuyor
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın eşi Semiha Hanım'ın ayrı bir masada yemek yerken çekilmiş görüntüsünü kullanarak saldırıya geçen Hürriyet'in bu tavrına, kadın-erkek eşitliğine verdiği önemin değil de, birtakım menfaatlerin kesilmesinin veya birtakım menfaatlerin de kesilme ihtimalinin kuvvetlenmesinin yol açtığını gündeme getiren dünkü manşetimiz büyük ilgi uyandırdı.
ONLAR DA TEHDİT EDİLDİ
Kartel yayınlarının büyük ölçüde "hortumlama ameliyesiyle" ilişkili olduğunu söyleyenler kervanına, "Beni de böyle yemişlerdi" diye Ulaştırma eski Bakanı Enis Öksüz'den sonra, Devlet eski Bakanı Teoman Rıza Güneri, İçişleri eski Bakanı Saadettin Tantan ve İstanbul İl Milli Eğitim eski Müdürü Naci Akay da katıldı. Vakit'e konuşan her üç isim, "Bu medyayı doyurmak mümkün değil. Ne kadar verseniz, fazlasını isterler. Veremediğiniz nokta geldiğinde de, icabınıza bakmak için ellerinden geleni yaparlar" görüşü etrafında birleştiler
VERMEKLE BİTMEZ!..
Devlet eski Bakanı Teoman Rıza Güneri, Refahyol döneminde bu tür gazetelerin hortumlarını kestikleri için çok yoğun tehditler aldıklarını ve sayısız asparagasın mağduru haline geldiklerini söyledi. Güneri, şöyle devam etti: "Bugün bazı bakanlara gözdağı olsun diye hücum edildiğini görüyoruz. Bu tip medya gruplarının en büyük gelir kaynağı, iç borçlanmadan kaynaklanan haksız faiz gelirleridir. Biz o zaman faiz gelirlerini büyük ölçüde kısıtladık, bu tür medya gruplarına sağlanan haksız teşviklerin önüne geçtik. Bundan dolayı büyük tehditler aldık. Hakkımızda, asparagas haberler yapıldı. Bilhassa medya sahiplerinin başka işle uğraşmamasına ilişkin düzenlemeler yapıyorduk, bundan dolayı hücum ettiler. Bugün bakıyoruz, Ulaştırma Bakanı'na ve eşine bir fotoğrafı bahane ederek nasıl hücum ediyorlar! Siz bu medyaya bir gün destek verirsiniz, iki gün destek verirsiniz. Dediklerini yaparsınız, günün birinde vermeyecek olursanız, iş biter. O an, sizi yıkmak için uğraşırlar. Yani, bunları vere vere memnun etmek, kalıcı bir memnuniyet sağlamak mümkün değil. Bir verdiniz mi sürekli olarak vereceksiniz."
TANTAN: YILDIRIM'A DA ÇIKAR
İLİŞKİLERİNDEN DOLAYI VURUYORLAR!
İçişleri eski Bakanı Sadettin Tantan, medya gruplarının çıkarları doğrultusunda yaptıkları yayınlarda gizli ve açık tehditler bulunduğunu belirterek, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'la ilgili haberlerin de bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Tantan, "Başka çıkarlar için bazı kişilere zorlama yorumlarla yüklenilmesi, onların kötü adam olarak gösterilmesi artık vaka-yı adiyeden oldu. Türkiye'de ekonomik güç, siyasi bağımlılığı da getiriyor. O yüzden bu tür gündemleri görmeye devam edeceğiz" dedi.
Tantan, "Türk basınını iyi takip ettiğimizde, bu tip açık ve kapalı tehditleri çok iyi görebiliriz. Bu tehditleri fark ettiğimizde, ilişkiler ağını da görebiliriz. Bilgi savaşında halkımız kaybediyor. Halkın beyni bilgi kirliliğine kurban gidiyor. Yüksek iletişim teknolojilerini, bilgi savaşının önemli bir malzemesi olarak kullanıyorlar. Ahlâktan, inançtan yoksun yayınlar, zihinleri toplumu çökertiyor" diye konuştu.
AKAY: İŞİN ARKASINDA ÖZKÖK VARDI
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü döneminde, Hürriyet gazetesinin hakkında "irtikap" suçlamasında bulunduğu Naci Akay da şunları söyledi: "Beni öyle bir hedef aldılar ki, anlatamam. Hakkımda tam 41 adet asparagas haber yaptılar. Bunların birçoğuyla ilgili olarak mahkemelerden tekzip kararı çıkarttım. Büyük bölümünü kullanmadılar. Biz, hakkımızdaki irtikap suçlamalarından aklandık. O zaman, bir Yıldırım Çavlı, bir Emine Gümüş üzerime geliyordu. Ama işin arkasında esas olarak Ertuğrul Özkök var. Bizden kendileri ve yakınları için birtakım talepleri oldu. Bazı yakınları Milli Eğitim ihalelerinde iş almak istiyordu, bazı kanunsuz talepler oluyordu. Biz de, sorumluluk sahibi olduğumuz için bunlara hayır diyorduk. Öğrenci servis işinde büyük tartışmalar oldu. Bu gruptan bazıları, yakınları adına, öğrenci servis işinde öncelik almaya, ayrıcalık sağlamaya çalıştılar. Olumlu karşılık vermedik. Tehditlere aldırmadık, ama sonunda böyle bir yaylım ateşinin mağduru olduk. Sonuçta aklandık, ama çok yıprandık. Aile hayatımız altüst edildi, sırf beklentilerine cevap vermedik diye!.."

Kaynak : http://www.radyovakit.com/
 
  [islami-hassasiyet]

Çok faydalı bilgiler edindiğim mailler için teşekkürler.

 

Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh anlatıyor: "Biz mağarada iken müşriklerin ayaklarını görüyordum. Onlar bu sırada başlarımızın üstünde idiler.

"Ey Allah'ın Resûlü dedim, onlar ayaklarının aşağısına bir bakacak olsa bizi mutlaka görürler!" dedim. Bunun üzerine:

"Ey Ebu Bekr!" buyurdular, "Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkında ne zannediyorsun?"

Buhârî, Fezâilu'l-Ashâb 2


____________________________________________________________________________
KlipKlak ile yaz, yönet, filmini çek; kendini farklı ifade et!
 
  [islami-hassasiyet] ulema-


>ULEMANIN DİLİNDEN
>Emanete ihanet etmeyin..
> Halinizden şikayet etmeyin..
>Büyüğünüze emretmeyin..
> Boş şeylerde ısrar etmeyin..
> Cahillerle sohbet etmeyin..
> Nefesinizi boşa tüketmeyin..
> İnsanları bekletmeyin..
> Etrafınızı kirletmeyin.
>Hayatınızı mahvetmeyin..
> Kimseye minnet etmeyin.
>İnsanları yüzüne karşı methetmeyin..
> Kimseye küfretmeyin..
> Kötülüğe meyil etmeyin..
> Malınızı boşa sarf etmeyin..
> Sırrınızı açık etmeyin..
> Her şeyi merak etmeyin..
> Suçunuzu inkar etmeyin..
>Şerefinizi kaybetmeyin..
>Vatanınızı terk etmeyin..
>İyiliğe niyet edin..
>Büyüklere hürmet edin..
>Sıkıntıya sabredin..
>Aza kanaat edin..
> Sözünüzde sebat edin..
> Bildiğinizle amel edin..
> Hatanızı kabul edin..
>Yaramaz ise def edin..
>Varken tasarruf edin..
>Alimlerle sohbet edin..
> Nefsinizle inat edin..
> Sofranıza davet edin..
> Zararlıysa men edin..
> Seviyorsanız ifade edin..
> Kalpleri fethedin..
> Misafire ikram edin..
>Muhtaca yardım edin..
>Bilseniz de istişare edin..
>Tehlikeye dikkat edin..
>Hakkı teslim edin..
>Unutacaksanız kaydedin..
>Esirgemeyin lütfedin..
>Gariplere merhamet edin..
>Kazanmaya gayret edin..
>Çalışanı takdir edin..
>Başarıyı tebrik edin..
>Mazereti kabul edin..
>Her an tevekkül edin..
>Hastaları ziyaret edin..
>Çocuğunuzu terbiye edin..
>Herkese tebessüm edin..
>Güvenseniz de kontrol edin..
>İnanmayana ispat edin..
>Fakirleri gözetin..
>Hayır için sarf edin..
>Bize de dua edin..
M.A.P.

 
  [islami-hassasiyet] Akıllı İnsan

AKILLI İNSAN


   Akıllı insan, insanları idare etmesini bilen insandır. 

   Evet, bu bir gerçektir. Hem de Efendimiz (sas)'in hadisiyle işaret ettiği bir gerçek. İsterseniz size hadisi de arz edeyim. Buyuruyor ki Efendimiz (sas) Hazretleri:

   Ben insanları idare etmekle emrolundum!

   Evet insanları idare etmek, onlarla geçinmekle olur. Yoksa konuşmayı kesip, küs durmakla, araya gerginlik getirip diyaloğu kesmekle değil. Nitekim her geçen gün doğruluğunu teyid ettiren şu söz de iyi geçinmeyi işaretlemektedir. Demiş ki zamanın hoşgörü mimarı:

   Kendi devrinin Ebu Cehil'iyle geçinmesini bilmeyen adam, hizmetin gereğini bilmeyen adamdır!

   Nitekim Efendimiz de kendi devrinin Ebu Cehil'iyle geçinmeye gayret etmiş, sayısı bilinemeyecek kadar ayağına gidip meselesini anlatmıştır.

   Bu konuda verilen ibretli misaller bizlere çevremizle geçinme, idare etme adına çok şeyler söylemektedir. 


   İki arı havada uçarken karşı karşıya gelip burun buruna vuruşmaya başlarlar. O sırada oradan geçmekte olan bir arıbeyi, neden burun buruna vuruştuklarını sorunca biri der ki: Baksana şu yaban arısına, önüme çıktı, hedefime uçmama mani oluyor. İleriye doğru gitmeme izin vermiyor. Bunun için burun buruna vuruşmak zorunda kalıyorum!

   Arıbeyi ikazını yapar. Der ki:

   Koskoca havada burun buruna vuruşmaya hiç gerek yoktur. Sen seviyeni birazcık yükselt, göreceksin önünün bomboş olduğunu!

   Gerçekten de bal arısı bir kanat çırpar, seviyesini birazcık yükseltir, bakar ki hedefi bomboştur. Uçup gider maksadına doğru.

   Evet, önünüze çıkan engellerle uğraşıp durmayın, bırakın onu, siz seviyenizi yükseltin, göreceksiniz ki, önünüz bomboş. Uçup gidersiniz istikbalinize doğru.

   Ama kilitlenirseniz koskoca boşlukta birine. Kalırsınız oracıkta. Ne hedef kalır, ne de istikbaliniz. Vuruş bakalım vuruştuğun kadar. Bitmez tükenmez bir dedim ki, dedi ki, sürüp gider.

   Muhataplarla geçinmeyi bilmeyişin, idare etmeyi öğrenmeyişin sevimsiz örneğidir bu.


____________________________________________________________________________
Takımınızı kurun futbol heyecanını doyasıya yaşayın!
 
  [islami-hassasiyet] Selam

SeLaM

«Size selâm verildiğinde, siz de ondan daha güzeliyle selâm verin veya aynısı ile karşılık verin. Şüphesiz ki Allah her şeyin hesabını sorucudur.» Nisa sûresi, âyet: 86

Selam; Allah'ın cc 99 güzel isminden biridir. Her çeşit ârıza ve hâdiselerden sâlim kalan; Her türlü tehlikelerden kullarını selâmete çıkaran; Cennetteki bahtiyar kullarına selâm eden manasındadır.

İki Müslüman karşılaşınca veya ayrılırken birinin diğerine; "Es-selâmü aleyküm" veya "Selâmün aleyküm" yâni (dünyâda ve âhirette selâmette ol, sıhhat ve âfiyet, dünya ve ahiret meşakkatlerinden beri olmak, mü'min kullardan dua, meleklerden istiğfar, peygamberlerden şefaat sizin üzerinize olsun) demesi, diğerinin de; "Ve Aleyküm selâm" yâni (Bana ettiğin bu güzel duâ senin de üzerine olsun) diye söylemesidir. Selamlaşmak yerine günaydın tünaydın gibi hiç bir mana ifade etmeyen sözlerle biri birini karşılamak Müslüman için büyük bir gaflettir, ama Selamdan sonra Merhaba demekte bir sakınca yoktur; Şâdlık, neşeli oluş. Genişlik, vüs'at. "rahat olunuz, serbest olun manasındadır.

Birbirinize selâm veriniz. (Hadîs-i şerîf-Tirmizî, Müslim)

Îmân etmedikçe Cennet'e giremezsiniz. Birbirinizle sevişmedikçe tam îmâna kavuşamazsınız. Size bir şey göstereyim mi? onu yaparsanız, sevişirsiniz. Aranızda selâmı çok yayınız. (Hadîs-i şerîf-Müslim)

Müslüman'ın Müslüman üzerinde beş hakkı vardır. Selâmına cevap vermek, hastasını yoklamak, cenâzesinde bulunmak, davetine gitmek ve aksırıp; "Elhamdülillah" deyince; "Yerhamükellah" diyerek cevap vermek. (Hadîs-i şerîf-Buhârî, Müslim)

Selâmda sünnet şöyledir ki; önce büyük küçüğe, şehirli köylüye, devedeki ata binmiş olana, attaki merkebde olana, merkeb üstündeki yaya yürüyene, ayakta olan oturana, az olan çok olana, efendi hizmetçisine, baba oğluna, ana kızına verir. Rütbe ve nimeti çok olan önce verir. İki Müslüman, birbirine aynı anda selâm verirse, her ikisinin de birbirine cevâb vermesi farz olur. Birbirinden sonra selâm verirlerse, ikincisinin verdiği selâm cevâb yerine geçer. Çok kimseye selâm verildiği zaman, bir kişi, hattâ bir çocuk cevâb verince, ötekiler vermese de olur. İki Müslüman karşılaşınca, birinin "Selâmün aleyküm" demesi sünnet, diğerinin cevap olarak "Ve aleyküm selâm" demesi farz-ı kifâyedir. (Muhammed Rebhâmî)

HADİSLER VE AÇIKLAMALAR

Çoğu din bilginlerimize göre selâm vermek sünnet, almak da vaciptir. Bu hükme de manasını verdiğimiz âyetteki, «selam verin.» emrinden varıyorlar.

Selâm veren bir kimseye iki şekilde karşılık verilir:

a) Daha güzeliyle.

Selâmın daha güzeli şöyle olur. Meselâ size, «Selâmun aleyküm» diyene, siz de «Aleyküm selâm ve rahmetûllah» diye mukabele edersiniz. Eğer selâm veren, «selâmûn aleyküm ve rahmetûllah» demişse, siz de, «Aleyküm selâm ve rahmetullahi ve berekâtûh.» diye karşılık verirseniz, bu son şekil selâmın en güzel şeklidir. Bundan daha güzel selâm yoktur.

b) Aynı sözlerle.

Bu selâm şekli, selâm verene aynı sözlerle karşılık vermek suretiyle verilen selâmdır. Meselâ size, "Selâmûn aleyküm." diyene siz de, «Aleyküm selâm," diye cevap verirsiniz.

Peygamberimiz diyor ki:

Hadisi rivayet eden anlatıyor: Birgün birisi Peygamber'e (s.a.v.), «Esselâmû aleyke» diyerek selâm verdi. Peygamber de, "Ve Aleykes-selâm ve rahmetûllah.» diye cevap verdi.

Bir başkası, «Esselâmû aleyke ve rahmetûllah» diye selâm verince Peygamberimiz (s.a.v.) ona, "Ve aleykes-selâm ve rahmetûllah; ve berekâtûh» diye mukabelede bulundu.

Bir başkası da, «Esselâmû aleyke ve rahmetûllahi ve berekâtûh» diye selâm verince peygamber de ona sadece, "Ve aleyke» diye karşılık vermekle yetindi.

Bunun üzerine selâm veren adam, «Ey Allah'ın elçisi!.. Bana selâm verirken selâmınızı kısa kestiniz. (Yukarıda âyeti okuyarak) bu Allah kelâmının gereğini niye yerine getirmediniz?» diye sordu. Peygamber de şöyle cevap verdi: «En geniş ve güzel şekliyle selâm verdiniz. Bana bir şey bırakmadınız. Ben de sizin selâmınızı aynen size iade etmek zorunda kaldım.»

Selâm almak vaciptir. Fakat bir topluluğa verilen selâmı, oradakilerden biri aldı mı, borç diğerlerinden düşer. Ve şu kimseler de selâm alamazlar:

  1. Kur'an okumakta olan,

  2. Cuma günü minberde hutbe okuyan,

  3. Hamamda yıkanmakta olan,

  4. Tuvalette bulunan,

  5. Ezan okuyan,

  6. Namaz kılan,

  7. Sofrada yemek yiyene,

  8. Dua eden, 

  9. Su içen.

Peygamberimiz diyor ki:

l— Selâm, Yüce Allah'ın isimlerinden birisidir. Öyleyse selâmı aranızda yaygınlaştırınız.

Bir başka rivayete göre şöyledir. Bir mü'min, diğer bir mü'min kardeşine selâm verdiğinde, selâmı iade eden mü'mine melekler yetmiş defa rahmet okurlar, eğer iade etmezse selâm vereni kırmakla birlikte meleklerin de yetmiş defa lanetine uğrar.

Dini Hikaye:

SELÂM VE EBU MÜSLİM HAVALÂNÎ

Ebu Müslim Havalânî bir gün bir topluluğun yanından geçerken onlara selam vermez. Yanındakilerden biri kendisine bu hareketinin sebebini sorunca Ebu Müslim şöyle cevap verir:

«Selam vermeyişim, selâmımı alamayacaklarından ve de meleklerin lanetine uğrayacaklarından korktuğum içindir.»

— Bahrul-Ulûm —

Bir topluluğun yanından geçerken onlara selâm veriniz. Onlara selâm verdiğinizde selâmınızı iade etmeleri üzerlerine vacip olur.

— Bostânûl-Arifin —

Ayaktaki oturana, büyük küçüğe, binek olan yürüyene, at üstündeki eşek üstündekine selâm verebilir. Yine senin ardından gelen kimse cevabını duyurmak şartıyle, sana selâm verebilir. Çünkü duyurmazsa cevap olmaz.

Kişi evine girdiğinde çoluk çocuğuna selâm vermelidir. Eğer evde kimse yoksa, "Esselâmüaleyna ve âlâ ibadillâhissalihin.» diyerek selâm vermelidir. Çünkü orada bulunan melekler onun selâmını iade ederler. Öylece de bereket artar.

Sözün burasında çocuklara selâm vermek konusuna dokunmak isteriz.

«Çocuklara selâm verilir mi, verilmez mi?» Bu konu din âlimlerimiz arasında görüş ayrılıkları doğurmuştur. Bazıları verilir, bazıları da verilmez diyen görüşler savunmuşlardır. Bazıları da selâmı vermek, terk etmekten daha iyidir, demişlerdir. Biz de sonuncu görüşü destekliyoruz.

Sahibine bir adam Ahmed'e selâm verip de bu selâmı Mehmed iade ederse, Ahmed'den borç düşmez.

— Zübdetül-Mesail —

SELÂMLAŞMAK ADABI

Birbiriyle yolda karşılaşan iki kişiden hangisinin daha önce selâm vermesi gerektiği noktasında fıkıh alimleri ayrı görüşlere sahiptir. Bazılarına göre şehirden gelenin, köyden gelene önce selâm vermesi gerekir. Çünkü şehirli daha çok güven telkin edicidir. Bazılarına göre de köyden gelenin önce selam vermesi icap eder. Çünkü şehirden gelen daha üstün yerden geliyor.

Ey saadet yolcusu!.. Bu anlattıklarımız sana yol gösterici olarak yeter. Eğer kanaat getirirsen. Bu ışık saçıcı sözlerimizi halkada yay ve 

alimlerin parıl parıl parıldayan ilim kılıçlarından sakın. Onların gösterdikleri yoldan sakın ayrı düşme.

Peygamberimiz diyor ki:

Herhangi bir eser, kitap veya mektubunda salavat getiren kimsenin ismim oradan kazınmadığı sürece melekler daima Allah'tan affını dilerler.

SELAMLAŞMAK ŞEKLİ VE SELÂMIN HÜKMÜ

Birbiriyle karşılaşan iki kişi konuşmazdan veya hacetleri görmeden önce selâmlaşmak zorundadırlar. Bu şekilde hareket etmek sünnettir, verilen selâmı dinlemek de en doğru görüşe göre vaciptir. Selâm verenin selâmını aldıktan sonra tekrar sahibine iade etmek farzı kifâyedir. Eğer bir topluluğa selâm veriliyorsa, toplulukta bulunanlardan birinin selâmı alıp vermesi yeter. Tek tek hepsi alıp verirse sevap ve fazileti daha çoktur.

Selâm iade etmek vaciptir. Ayrıca iade ederken selâm sahibine duyurmak da gerekir. Eğer duyurulmazsa borçtan kurtulamaz. Eğer selâm verdiğimiz kişi sağırsa, dudaklarımızı kıpırdatmak suretiyle selâm verdiğimizi belirtmemiz gerekir.

Biri sana, «Esselâmû aleyke.» demek suretiyle tekil olarak selâm verirse sen ona, «Esselâmû aleyküm.» diyerek çoğul olarak selâm ver Çünkü mü'mine yaraşan hareket, çoğul olarak selâm vermektir. Çünkü tekil olarak verildiğinde melekleri selamdan mahrum bıraktığı gibi sahibini de meleklerin vereceği selâmın sevabından yoksun eder.

Gerçi melekler bizim selâmımıza muhtaç değildirler, ama biz onların rahmet okuyan selâmlarına şiddetle muhtacız.

SELÂMI İADE ETMENİN ŞEKLİ

Selâmı verene selâmını iade etmenin en güzel şekli, «Ve aleykümüsselâm» demektir. «Ve harfini» getirmeden de olur, fakat faziletinden mahrum kalmak vardır.

Selâm verirken, «Esselâmû aleykûm» demek suretiyle elif lam ile vermek de caizdir, elif lâm'sız da. Fakat namazın sonunda selâm verirken mutlaka selâmın başına elif lam getirmek yani, «Esselâmû aleykûm ve rahmetullah» demek şarttır.

Selâm verenin selâmını hemen almak gerekir. Biraz geciktirildikten sonra alınan selâm cevap sayılmaz. Hatta selâm alınmamış sayıldığı için günaha girilmiş olur. Selâm almamak ise mü'min kardeşimize ihanet demektir. Bir başka yerden elçi vasıtasıyla veya mektupla gönderilen selâm kişinin hemen (ve aleyhis-selâm) diyerek alması, ayrıca, bir iki satır yazıyla o selâma hemen cevap vermesi gerekir.KİMLERE SELÂM VERİLMEZ

Şu kimselere dinimizce selâm vermek doğru değildir;

  1. Kâfire,

  2. Kumar oynayana,

  3. İçki içene,

  4. Zina edene,

  5. Fal bakana,

  6. Dinde olmayan şeyleri uyduranlara.

Bunlardan kâfirin verdiği selâmı alıp almama konusunda ayrı görüşler vardır. Hanefî mezhebine göre kâfire selâm vermek haram, fakat verdiği selâmı almak vaciptir. «Aleyke veya ve aleyke mislehû» diyerek.

Bu konuda Peygamberimiz şöyle buyuruyor:Hıristiyan ve Yahudilere selam vermeyin. Yolda onlardan biriyle karşılaştığınızda onu yolun kıyısından geçmeye mecbur edin, siz ortadan gitmeye bakın.

Gerçekten Hıristiyan ve Yahudilere selâm vermek doğru değildir. Çünkü selâm vermek, onlara değer vermek demektir. Kâfirlere değer vermek ise caiz değildir.

Peygamberimiz diyor ki:

2— Eksiksiz bir imana sahip olmadıkça Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevip saymadıkça da eksiksiz bir imana sahip olamazsınız.

Beni dinleyin!... Size yaptığınızda birbirinize karşı sevgi ve saygı bağlarını güçlendirecek olan şeyi bildireyim mi? Öyleyse çokça selâmlaşınız.

Bu sözlerden anlıyoruz ki selâmlaşmak ve selâmı yaygınlaştırmak, hatta selâmı tanıyalım, tanımayalım bütün Müslümanlar arasında bayraklaştırmak her mü'minin boynana borçtur.

SELÂM VERMENİN MEKRUH OLDUĞU YERLER

Açıktan Kur'an okuyana selâm vermek mekruhtur. Fakat hem Kur'an'ın hem de selâm almanın sevabına erişebilecek durumda olan kimseye vermekte bir sakınca yoktur.

İlmî sohbet yapanlara, ilmî çalışmalarda bulunanlara selâm verilmez. Kur'an dinleyenlere selâm verilmez. Ayrıca ezan okunurken, kamet getirilirken selâm alınıp verilmez. Gizli bile olsa en doğru olan görüşe göre bu saydığımız yerlerde selâm almak doğru değildir.

Peygamberimiz diyor ki:

3— Enes İbni Malik anlatıyor: Tam on yıl Peygamber'in (s.a.v.) hizmetinde bulundum. Bir günden bir gün bana yaptıklarım için, «Bunu niye böyle yaptın? dememiştir. Yine yapmadıklarım için de kalkıp da bana, «Bunu niye böyle yapmadın?» diye sözünü etmemiştir. Yalnız bir gün bana, «Ey Enes!..» dedi. «Sana bir tavsiyem var: Geceleri bol bol namazla geçirirsen koruyucu meleklerinin sevgisini kazanırsın; evine girdiğinde çoluk çocuğuna selâm verirsen Allah bet bereketini artırır; eğer yatağa yatarken banyo yapıp da yatma imkânına sahipsen yap. Eğer o gece ölürsen şehid olarak can verirsin.

Evinden çıktığında yolda her karşılaştığın kimseye selâm verirsen Allah iyiliklerini artırır; müslüman büyüklere karşı vakarlı (ağır başlı) ol; küçüklerine karşı da, merhametli ol. İşte bu öğütlerimi yerine getirdiğin takdirde ben ve sen Cennette (Şehadet parmağıyla orta parmağını birleştirerek) şunlar gibi olacağız.

Ey Enes!... Şunu bil ki Allah ağzına attığı bir lokma ve içtiği bir damla su karşılığında Allah'a şükredenden hoşnut kalır.

Peygamberimiz diyor ki:

3— Ey insanlar!... Selamı yayın; yoksulları doyurun, herkes derin 

uykusunda uyurken namaz kılın. Eğer bunları yaparsanız selâmetle Cennete girersiniz.

Peygamberimiz diyor ki:

5— Cennette içi dışından, dışı içinden görünen (şeffaf) bir köşk vardır. Orada hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın duymadığı ve hiçbir insan kafasının düşünmediği rengârenk nimetler yer almaktadır. Dinleyenler, «Ey Allah'ın elçisi!...» Bu köşk kimlere hazırlanmıştır.» diye sordular. Peygamber de şöyle cevap verdi: «Selâmı yayan, yoksulları doyuran, devamlı orucunu tutan, geceleri herkes derin uykuda uyurken namaz kılanlara hazırlanmıştır.»

Dinleyenler tekrar, «Buna kimin gücü yeter, Ey Allah'ın Resulü?» diye sorunca Peygamber şöyle karşılık verdi: «Size şunu bildireyim ki yolda mü'min kardeşiyle karşılaşıp da ona selâm veren, selâmı yaymış; çoluk çocuğunu doyasıya kadar doyuran, yoksulları doyurmuş; Ramazan ayı ile altı gün de Şevvalden oruç tutan, devamlı oruç tutmuş; yatsı namazını camide cemaatle birlikte kılan da herkes derin uykusunda yatarken gecelerini namazla geçirmiş demektir.»

SELÂM VERMENİN MEKRUH OLDUĞU KİMSELER

Şu kimselere selâm vermek mekruhtur (doğru değildir)

  1. Hadis okuyana,

  2. Ezan ve kamet okuyana ve dinlerken ezan ile kametin sözlerini tekrar eden cemaate.

  3. Helada bulunana. Ebu Hanife'ye göre helada bulunan kimse verilen selâmı içinden alır. Fakat diliyle iade edemez. Ebu Yusuf'a göre ise ne içinden ne de dışından alıp veremez. İmam Muhammed'e göre heladan çıktıktan sonra verir.

  4. Namaz kılana.

  5. Dilenciye. Dilencinin verdiği selâm da alınmaz.

  6. Mahkemede karar veren hâkime. Hâkime verilen selâmı da iade etmek borç değildir.

  7. Ders veren hocaya. Hoca verilen selâmı iade etmek zorunda değildir.

  8. Oyun oynayana.

  9. Gülene.

  10. Yalancıya.

  11. Manasız şeylerle uğraşana.

  12. Küfredenlere.

  13. Alaycılara.

  14. Karı-kız gözlemek için yol başlarında duranlara.

  15. Çıplak olanlara.

  16. Sokakta meşgul olana.

  17. Herkesin gözü önünde yemek yiyene.

  18. Şarkı okuyana,

  19. Falcılara.

  20. Kafirlere.

«Bu açıklamayı, "Selâm, kelâmdan öncedir.» diyen Peygamber hadisini incelerken İbni Kemâl Haşa vermiştir.

Peygamberimiz diyor ki:

6— Selâm vermeden konuşmaya başlayanlara sakın karşılık vermeyin (kendi kendine konuşsun dursun.)

Peygamberimiz diyor ki:

7— İki mü'min selâmlaşınca lânetlik şeytan, «Yazık, bu iki mü'min Allah kendilerini affetmedikçe birbirinden ayrılmayacaklardır!..» diye ağlayıp dövünmeye başlar.

Din uluları diyor ki:

Hıristiyanlar, ellerini ağızlarına koyarak; Yahudiler, parmağıyla işaret ederek Mecusiler (ateşperestler) eğilerek (reverans ederek); Araplar, «Allah uzun ömürler versin» diyerek; Müslümanlar da, «Esselâmü aleyküm.» diyerek selâmlaşırlar.

Bütün selamlaşmaların en güzeli ve Allah katında makbul olanı Müslümanlarınkidir.

Peygamberimiz diyor ki:

8— İmrân İbnil Hasîn anlatıyor: Bir gün bir adam gelerek Peygambere (s.a.v.), «Esselâmü aleyküm..» diye selâm verir. Peygamber de selâmını aldıktan sonra adama, «Bu selâmına karşılık on sevap alacaksın.» der.

Bir başkası gelir, «Esselâmü aleyküm ve rahmetûllah» der. Onun da selâmını aldıktan sonra «Sen de yirmi sevap kazandın» der.

Daha sonra gelip de, «Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü» diyerek selam verene, «Sen otuz sevap kazandın.» der.

Nihayet en son gelerek «Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü ve mağfiretûh» diye selâm verene de sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), «Sen de kırk sevap kazandın.» diye cevap verir.

— Mişkâtül-Medabih —

DÜRRET'ÜL-VAİZİN


____________________________________________________________________________
Takımınızı kurun futbol heyecanını doyasıya yaşayın!
 
Salı, Kasım 29, 2005
  [islami-hassasiyet] ÖFK'ların adı Katılım Bankası oldu
EKONOMİ 30.11.2005  ÇARŞAMBA

ÖFK'ların yeni ismi 'katılım bankası' oldu

Faizden kaçan tasarruf sahiplerine 21 yıldır finansal hizmet sunan özel finans kurumları (ÖFK) yeni Bankacılık Kanunu'nun onaylanmasının ardından 'katılım bankası' adını alıyor.

Böylece, ticari bankalar ile yatırım ve kalkınma bankalarından sonra Türkiye üçüncü bir banka türü ile de tanışmış oldu. Finans kurumu tanımının hem yurtiçi hem de yurtdışında müşteriler ve ticari bağlantılar tarafından tam olarak anlaşılamadığını gerekçe gösteren finans kurumları bu yenilikle karışıklığın düzeleceğine inanıyor. Kanunun isim değişikliği için 3 aylık bir süre tanıdığı Özel Finans Kurumları Birliği ise ismini beklemeden değiştirdi. ÖFK'ların ortak hareket etmesini sağlayacak bir platform olarak kurulan ÖFKBir, bundan sonra Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) adıyla faaliyetlerine devam edecek. Kuveyt Türk Genel Müdürü ve TKBB Yönetim Kurulu Başkanı Ufuk Uyan, yapılan düzenleme ile sadece isimlerinin değiştiğini, ilkelerinin süreceğini söyledi. Faizsiz bankacılığın bütün prensiplerine eskiden olduğu gibi azami dikkatle bağlı kalacaklarını vurgulayan Uyan, yeni değişiklikle Devlet İç Borçlanma Senedi almalarına imkân doğduğunu; ancak bunu asla kullanmayacaklarını dile getirdi. Uyan, ileride gelire dayalı faizsiz bonoların işleme girmesi halinde bu türlü enstrümanlara yatırım yapabileceklerini de sözlerine ekledi. Uyan, "banka" kelimesinin ulusal ve uluslararası finans çevrelerinde yaşanan belirsizliği azaltacağını söylerken 'katılım' ibaresinin de kâr ve zarara iştirak anlamına karşılık geldiğini belirtti. Uyan, " Özellikle altını çizmekte yarar görüyoruz ki, bankalarımızın sadece isim ve unvanları değişmiş, çalışma prensipleri ve yöntemlerinde herhangi bir değişiklik olmamıştır." dedi. Katılım bankası adını almaları ile küresel sermaye ile ilişkilerin daha da güçleneceğini ileri süren Uyan, ayrıca sektörün yeni bir heyecan ve dinamizm kazanacağını da aktardı.

Her yıl yüksek bir büyüme performansı ile yaklaşık 10 yıl sonra toplam bankacılık sektörünün yüzde 10'una ulaşmayı amaçladıklarını dile getiren Ufuk Uyan, "Katılım bankalarımız, nitelik ve faaliyet alanlarıyla ilgili tereddütleri kısa sürede aşarak, yeni dönemde daha aktif, müşteri memnuniyetine ve hedefe odaklanmış, iç ve dış potansiyelden daha fazla pay alan, Avrupa Birliği (AB) normlarına tamamen uyum sağlamış bir vizyon öngörmektedir." ifadelerini kullandı. Şu an itibarıyla 6 milyar doların üzerinde fon büyüklüğüne sahip olan katılım bankaları 10 yıllık süreçte 26 milyar dolarlık bir kaynağı yönetmeyi hedefliyor.

Katılım bankaları olarak yeni dönemde özellikle Körfez sermayesini cezbedecek enstrümanlar üzerinde yoğunlaşacakları sinyalini veren Uyan, "1,5 yıl gibi kısa bir süre içinde ikiye katlanan petrol fiyatlarının körfez bölgesinde doğurduğu yeni sermaye birikimi, dış yatırımcılara istikrarlı ve güvenli bir ortam sunma konusunda çaba gösteren Türkiye için önemli bir potansiyeldir." şeklinde konuştu. Katılım bankalarının, gerek bu bölgelerdeki ortaklarının, gerekse yeni yatırımcıların doğrudan ve dolaylı yatırımları için her türlü aracılık hizmetlerine hazır olduğunu dile getiren Uyan, Körfez sermayesine hitap edecek mali enstrümanların çıkarılmasının o bölgeden gelecek sermaye akışını hızlandıracağını vurguladı. Uyan, yeni enstrüman çıkarıp çıkarmayacaklarına ilişkin bir soru üzerine de, dünyada aktif varlığa dayalı menkul kıymetlerin yaygınlaştığına işaret ederek, "Bizler bunları da yapmak istiyoruz. Özellikle Mortgage Kanunu çıktıktan sonra menkul kıymet çıkartarak bunları Körfez ülkelerinde satmak istiyoruz." dedi. Ufuk Uyan, özel şirketlerin ellerindeki menkul kıymetlerin fona dönüştürülmesini bu bağlamda atılabilecek öncelikli adımlar arasında gösterdi.

Faizsiz hesaplar da devlet güvencesinde


Yeni ismini duyurmak üzere kamuoyu karşısına çıkan TKBB'nin basın toplantısına Asya Finans Genel Müdürü Ünal Kabaca, Albaraka Türk Genel Müdürü Dr. Adnan Büyükdeniz, Kuveyt Türk Genel Müdürü Ufuk Uyan, Anadolu Finans Genel Müdürü Yunus Nacar ve Katılım Bankaları Birliği Genel Sekreteri Osman Akyüz katıldı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in ilkinde veto ettiği; ancak Meclis'ten ikinci gelişinde kabul etmek zorunda kaldığı Bankacılık Yasası, faizsiz bankacılığı 'katılım bankası' adıyla sürdürecek finans kurumlarını sisteme tam anlamıyla entegre ediyor. Yasa ayrıca katılım bankalarındaki tasarrufların 50 bin YTL'ye kadar olan bölümünü güvence altına alan ve Katılım Bankaları Birliği bünyesinde bulunan Güvence Fonu'nu Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na (TMSF) devrediyor. Yani mevduata sınırlı devlet güvencesi, katılım bankalarını da kapsayacak şekilde genişletiliyor.
Kaynak : Zaman Gazetesi

 
  [islami-hassasiyet] Doğan Grubu gazeteleri neden Ulaştırma Bakan'ına saldırmaya başladı
Kaynak : http://www.radyovakit.com/
MAMALARI KESİLİNCE

Bu fotoğrafı basmadılar çünkü...- Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın eşinin, bir başka masada yemek yerken çekilen fotoğrafını bahane ederek saldırıya geçen Hürriyet, "sabah kahvaltısı"nda çekilen "toplu halde kahvaltı" fotoğrafını gizlemeyi tercih etti. Bakan Yıldırım ve Semiha Hanım, aynı gün sabah kahvaltısında Büyük Şehir Belediyesi'ne bağlı Sevgi Kafe'de, AK Partili Milletvekilleri, Vali ve Belediye Başkanı ile birlikteydi. O kahvaltıdaki bu görüntü Hürriyet'te yer almadı. Semiha Hanım'ın ayrı bir yerde yemek yediği anı fotoğraflayan DHA muhabiri Şenol Çakır, "Ben fotoğrafları gönderdim" demekle yetindi.Sabah kahvaltısı ve öğle yemeğinde Bakanla eşiyle birlikte olan Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, "Hanımefendiye ve Sayın Bakan'a yönelik bu saldırı bizi gerçekten üzmüştür. Yayın son derece çirkin" diye konuştu.
1- THY'nin sigorta işleri Doğan Grubu'nun sigorta şirketi Ray Sigorta'dan alınıp, Ziraat Bankası'nın Başak Sigorta'sına verildi. 2- THY yolcularına sunulan Skylife dergisinin basım işi, Doğan Grubu'nun elinden çıktı. 3- THY uçaklarının yakıt ihtiyacını tek başına karşılayan Aydın Doğan'ın POAŞ'ı, şimdi ihaleye girmek ve 12 Aralık'ta rakipleriyle mücadele etmek zorunda!
Bakan Binali Yıldırım'ın eşi Semiha Hanım'ın bir başka masada yemek yemesini bahane ederek saldırıya geçen Hürriyet'in derdi ne?..
"Görgülü bir kadının yapması gereken normal bir tavrı" sergileyen hadisenin, bir saldırı malzemesi olarak kullanılması, Bakan Yıldırım döneminde Doğan Grubu'nun mamasının büyük ölçüde kesilmesinden mi kaynaklandığı merak ediliyor. Ulaştırma Bakanlığı'na bağlı ve Bakanlıkla ilgili kurumlardan her yıl milyonlarca dolar kazanan Doğan Grubu, önümüzdeki ayın 12'sinde gerçekleştirilecek olan "THY uçak yakıtı alım ihalesine" de ilk defa katılmak zorunda. Bugüne kadar bu alanda tekel olarak THY'ye uçak yakıtı satan POAŞ, bu defa ihaleye girmek zorunda. Haberlerin, ihale öncesinde gözdağı vermeyi de amaçladığı ileri sürülüyor.
SİGORTA PASTASI!..
THY, Doğan Grubu'nun sigorta şirketi olan Ray Sigorta tarafından sigortalanıyordu.
Yıldırım döneminde bu "geleneğe" son verildi. THY'nin sigorta işlerini Ziraat Bankası'nın Başak Sigorta'sı aldı. Doğan Grubu'nun, Pamukova'nın rayları üzerindeki kazayı bahane ederek Yıldırım ve ekibine saldırmasında "Ray Sigorta pastasının kaybedilmesinin" de önemli etken olduğu iddia ediliyor.
DERGİ İŞİ DE GİTTİ!..
Doğan Grubu'nun elinden gidenlerden biri de, Skylife dergisinin basım işiydi. THY'nin yolcularına sunduğu Skylife dergisinin basım işi de, Yıldırım döneminde Doğan Grubu'nun elinden çıktı.
İHALEYE İKİ HAFTA KALDI!
Türk Hava Yolları, Türkiye'nin en büyük akaryakıt tüketicisi durumunda. 4 kıtada 77 ülkeye ve yurt içinde 30 noktaya sefer yapan THY uçakları, yılda 1 milyon 110 bin ton yakıt tüketiyor. Bunun 730 bin tonu iç pazardan karşılanıyor.
THY, POAŞ özelleştirilmeden önce, bütün akaryakıt ihtiyacını POAŞ'tan karşılıyordu. Özelleştirme sonrası ihaleye çıkılarak, en uygun teklifi veren kuruluştan akaryakıt almak yerine, POAŞ bir KİT gibi görülmeye devam edildi. O zamana kadar anlaşmaları yıllık imzalayan THY, POAŞ'tan uçak yakıtı alım işinde, ilk defa 3 yıllık bir süreye imza attı. 31 Aralık 2002'de Doğan'ın elindeki POAŞ'la THY arasında üç yıllık bir sözleşme imzalandı.
THY, 3 yıl boyunca yıllık 730 bin tonluk ihtiyacını POAŞ'tan karşılayacaktı. Bu süre, 31.12.2005 tarihinde sona eriyor. THY yetkililerinden alınan bilgiye göre, bugüne kadar mevcut olmayan rekabet şartlarının oluşması amacıyla gerçekleştirilecek olan ihale, önceki anlaşmada olduğu gibi 3 yıllık bir süreyi değil, 16 aylık bir dönemi kapsayacak. İhaleyle ilgili ilanlar, bugünlerde gazetelerde yayınlanacak.
Şimdi gündemde olan soru şu: "Doğan Grubu, elindeki medya organlarını kullanarak bakana ve AK Parti hükümetine gözdağı mı vermek istiyor?.."
ÖZKÖK'TEN SESSİZLİK
Öte yandan; Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, konuya ilişkin görüşme taleplerimizi şu ana kadar cevapsız bıraktı.

 
 
  [islami-hassasiyet] Bir fincan kahve mi? Acaba?
>>>Is yasaminda önemli yerlere gelmis bir grup eski mezun arkadas
>>>grubu  üniversitedeki hocalarindan birini ziyarete gitmis. Cesitli
>>>konular
>>>  konusulduktan sonra sohbet, isin yarattigi strese ve hayatin
>>> zorluklarina
>>>  gelmis.
>>>
>>>Yasli üniversite hocasi ziyaretcilerine kahve ikram etmek üzere mutfaga
>>>gitmis ve degisik boy, renk ve kalitede bir cok fincanin bulundugu bir
>>>tepsiyle geri dönmüs. Kimi porselen, kimi seramik, kimi cam, kimi plastik
>>>olan fincanlari ve kahve termosunu masaya koyup kahvelerini oradan
>>>almalarini söylemis. Tüm eski ögrenciler kahvelerini alip koltuklarina
>>>döndügünde hocalari onlara sunu söylemis:
>>>
>>>"Farkina vardiniz mi bilmem, zarif görünümlü, güzel, pahali fincanlarin
>>>hepsi alindi,masada yalnizca ucuz ve basit görünümlü fincanlar kaldi.
>>>Elbette ki kendiniz için en güzelini istemek ve onu almak çok normal ama
>>>iste bu demin bahsettiginiz problemlerinizin ve stresin nedeni. Hepinizin
>>>istedigi fincan degil, kahve iken, bilinçli olarak herbiriniz
>>>birbirinizin
>>>  aldigi fincanlari gözleyerek daha iyi olan fincanlari almaya
>>> ugrastiniz.
>>>Yasam kahveyse, is, para ve mevki fincandir.Bunlar yalnizca Yasam'i
>>>tutmaya  yarayan araçlardir, ama Yasam'in kalitesi bunlara göre degismez.
>>>Bazen  yalnizca fincana odaklanarak, içindeki kahvenin zevkini çikarmayi
>>>unutabiliyoruz."


MEHMET AKDAG
 
Yolu izlemek için;
ustaya bak,
ustayý izle,
ustayla yürü,
usta gibi  gör,
usta ol.
 
BÜYÜKLERÝMÝN DUASI: XWEDÊ ME XWOYÝKE
(ALLAH BÝZÝ BESLESÝN, BAÐIÞLASIN GÖZETSÝN, SEVSÝN ANLAMINDADIR.)
 
 
 


Yahoo! Music Unlimited - Access over 1 million songs. Try it free.
 
  [islami-hassasiyet] "Örtülü zeki kadın" mı... "Çıplak aptal kadın" mı?

Sabah onu yapar da Vakit durur mu

'Türban iğnesi batıyor' haberinden sonra 'Tesettür kemik erimesi
yapıyor' manşeti ile tepkileri üzerine toplayan Sabah'a Vakit yazarı
Karakaya kendi üslubu ile yanıt verdi:

29 Kasım 2005 09:51

"Örtülü zeki kadın" mı... "Çıplak aptal kadın" mı?

Görüyorsunuz, okuyorsunuz... Televizyon ekranları ve gazete
sayfalarında, "başörtüsü tartışmaları" gırla!.. Yasakçıların
sığındıkları tek argüman şu: "Bir yargıç başörtülü olsa; sanık olarak
da, karşısına mini etekli biri çıksa, karar baştan bellidir!"
Söyleyin Allah aşkına;
Böyle bir mantığı, titri "profesör" bile olsa, bir "dangalak"tan başka
kim ileri sürebilir?..
Öyle bir "dangalak" ki, bu mantığın "mevhum-u muhalifini" düşünmekten
bile aciz!..
Öyle ya, bir de "tersini" düşün be adam;
"Bir yargıç başı açık olsa; sanık olarak da, karşısına başörtülü biri
çıksa" acaba ne olur?..
Biliyorum, şöyle diyecekler:
"Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da hukuka göre karar verir!"
Amenna...
Peki, "başörtülü yargıç"ın da aynısını yapmayacağını nereden
çıkarıyorsun be gerzek?
Demek oluyor ki;
"Asıl niyet" başka!.. Eline fırsat geçse, "kendisi öyle davranacak",
ama aklı sıra "açık vermemeye" çalışıyor!..
O kadar "dangalak" ki, bu sözleriyle "suçüstü" olduğunun farkında bile değil!..

NİYE "KEMİĞE" SARILDILAR?
Her neyse... Konumuz "dangalaklar" değil... "Başörtüsü
tartışmaları"nda yer aldıkları için, şöyle bir değindik, hepsi bu!..
Asıl konumuz, "başörtüsü yasakçılığına destek" vermek için
geliştirilen yeni "argüman"lar!..
İşin doğrusu;
"Başörtüsü özgürlüğü"nü savunanlar "çetin ceviz" çıktı!.. Ortaya
getirilen bütün "bahane"leri, hem de delilleriyle tek tek
çürüttüler!.. Yasakçıların ellerindeki "kozlar"a da "tepeden bakan
pozlar"ına da son verdiler!..
Ellerinde "saldırı malzemesi" kalmadı!..
O halde, "belden aşağı" vurmaya başlamalıydılar!.. "Yumuşak karın"lara
ve "hassas" noktalara vurmalıydılar ki, "beden"ine düşkün kadınlar,
şöyle bir "irkilsin"ler!..
Sabah gazetesi, önceki gün bunu yaptı işte!.. Baktılar ki, ellerinde
"malzeme" kalmadı, bayatlamış "temcit pilavı"nı yeniden sürdüler
sofraya!..
Neymiş; "Tesettür, kemik erimesi yapıyor"muş!!!
Akılları sıra, "sözde doktor"lardan delil de getirip, şöyle dediler:
"Kadınların çoğunda, kapalı giyimden dolayı, güneş ışığından az
yararlanmaya bağlı kemik erimesine rastlandı!"
Hatırlarsınız;
Aynı iddiayı, bir zamanlar "Netekim Evren" de dillendirmiş ve demişti ki;
"Başını örten kadınların zekâsı gelişmez!"
O da, "güneş ışığı"na dayandırmıştı iddiasını!..

SEFA HOCA'DAN SON NOKTA
Ne var ki;
"Hekim"liğine güvendiğim, "araştırma"larına itibar ettiğim Doç. Dr.
Sefa Saygılı, oynanmak istenen oyunu, "tek cümlede" bozdu!..
Dedi ki;
"Kemik erimesinin oluşmaması için; bir cildin, haftada iki gün
yarımşar saat el ayası büyüklüğünde güneş görmesi yeterlidir. Vücudun
herhangi bir parçası güneşi görebilir. Yüz olabilir, eller ve ayak
olabilir. Başını örten kişilerin yüzü ve ellerinin açık olması, kemik
erimesini engellemeye yeterlidir."
Ve sordu:
"Kemik erimesi, insan hayatının tabii bir sürecidir.. İlaç firmaları,
kemik erimesini özellikle abartıyorlar!.. Çünkü, ortada büyük bir
pazar var ve bu pazarda büyük paralar dönüyor!.. Medya da, maalesef
buna alet oluyor!..
Ama, asıl sorulması gereken soru şu: Kemik erimesi olayını öne çıkaran
medya; insanların çıplak olmasından dolayı oluşan cilt kanserleri
hakkında niye yayın yapmıyor?"
Evet, niye yayın yapmıyorlar?..
"Plaj"larda oluşan ve son derece "itici bir görüntü" arz eden
"kahverengi benek"leri niye yazmıyorlar?..
Yazarlar mı hiç?..
O zaman, kadınlar "örtünmeye" başlar!.. Örtününce de; "röntgencilik"
biter!.. Dahası, "Soy oğlum soy!.. Daha çok kadın soy ki; tirajımız
patlasın!" diyen Zafer Mutlu'lardan mahrum kalır Türkiye!..

"ÇIPLAKLIK, APTALLAŞTIRIYOR!"
Aslına bakarsanız, özellikle Sabah'ın böyle bir haber vermesini
yadırgadım!.. Çünkü, aynı Sabah; tam 6 sene önce "bugünkünün tam
tersi" bir haber vermişti!..
Hayır, "çıplaklığın cilt kanserine yol açtığını" değil!.. Ondan da
ileride bir haber!..
Diyorlardı ki;
"Çıplaklık, kadınları aptallaştırıyor!"
Ne o, şaşırdınız mı?..
"Dahasını" yazıyordu Sabah;
"Aptal kadınlar çıplaklaşmıyor,
Çıplak kadınlar aptallaşıyor!"
Evet, aynen bunları yazıyorlardı!.. Hadi, tarihini de vereyim: 23
Nisan 1999'da... Yerini de söyleyeyim: "16. sayfa"larında!..

ÖRTÜN, PROBLEMİ ÇÖZ, YA DA SOYUN, GERZEKLEŞ!
Bugün "Tesettür kemik erimesi yapıyor" diyen Sabah, bakın 23 Nisan
1999'da neler yazmış;
"İnsanlık 2000'li yılların eşiğinde bir büyük meselesini daha çözdü.
Bilim adamlarının bulgularına göre, sanıldığının aksine aptal kadınlar
çıplaklaşmıyor, çıplak kadınlar aptallaşıyor.
Bu sonuca, toplam 350 gönüllü kadın ve erkeğe zeka testleri uygulayan
iki Amerikalı psikolog ulaştı. Barbara Frederickson ve Tomi-Ann
Roberts adlı psikologlar deneklere, matematik sorularının ağırlıklı
olduğu testler uyguladılar.
Kadın ve erkek denekler bir defa tam giyimli olarak ve bir defa da
mayo-bikini giymiş olarak testlere tabi tutuldular.
Şok sonuç: Çıplak ya da çıplağa yakın derecede giyimli kadınların
zihinsel yeteneklerinde ani bir düşüş görüldü. Giyimli halde en zor,
girift denklemleri çözebilen kadınların, bikini giymiş haldeki
performansları vitrin mankenlerini aratıyordu.
Erkeklerin zeka seviyeleri ise giyimli olup olmadıklarından etkilenmiyor."

KADIN "APTAL" OLMALI Kİ!!!
Noktasına ve virgülüne dahi dokunmadan, aynen aktardım haberi!..
Gördüğünüz gibi;
Kadınlar, "çıplaklaştıkları" oranda aptallaşıyor!.. "Giyimli"
oldukları oranda ise, "en zor ve en girift problemleri çözebiliyor!"
Evet; "çıplak" ya da "çıplağa yakın açıklıkta" olduğunda "zekâ
erimesi" başlıyor!..
Bu olay üzerinde, uzun uzun "tahlil"ler yapılması gerekir diye
düşünüyorum!.. Bana göre; en önce kadınların "çıplaklığa isyan" etmesi
lâzım!..
Çünkü efendim;
Çıplaklığı "özgürlük" diye sunan erkeklerin, aslında "aptal kadın"
istedikleri gibi bir sonuç çıkıyor ortaya!..
Öyle ya;
Kadın "çıplak" olduğunda; aynı zamanda "aptal" da olacağı için merhum
Osman Yüksel Serdengeçti'nin ifadesiyle "kafeslemek" kolay!..
"Başörtüsü yasağı"nda niye ısrar ettikleri şimdi daha iyi anlaşılıyor!..
Çünkü, "başörtülü" kızlar, "zekâ kaybı" yaşamadıkları için; "başarılı"
oluyorlar ve "derece" yapıp, "birincilik kürsüleri"ne çıkıyorlardı!..
Oysa, "göz zevkleri bozulan erkekler" için; "kadın" dediğin "kürsüde"
değil, "yatakta" olmalı!..
Yaaa, şimdi anladınız mı "Vehbi'nin kerrakesi"ni?!?
Adamların, "dinsel simge"ye saldırıp, "cinsel simge"ye kucak açmaları
boşuna değilmiş meğer!..
Sabah öyle yazıyor ha;
"Çıplaklık, kadınları aptallaştırıyor!"
Demek oluyor ki;
Ortalıkta "aptal kadın" sayısı hayli azaldı!.. Bu yüzden de, "tesettür
kemik erimesi yapıyor" iddiasını ortaya atıp; akılları sıra "aptal
kadın sayısının artmasını" sağlayacaklar!..
Onlar da haklı birader;
"Çıplak" pozlar veren "aptal"lar olmasa, sayfalarını nasıl dolduracaklar?..
Ve de "ne" satacaklar?!?
En büyük "sermaye"leri, çıplak kadınlar!..

Tiryakilere karşı şarapseverler!
Şunu, bir türlü anlayabilmiş değilim: "Sigara yasağı
yaygınlaştırılmaya" çalışılırken "alkol içme özgürlüğü" niye teşvik
ediliyor!..
"Laikliğin beşiği Fransa'da" bile, "şarap" şişelerinin üzerine
"sağlığa zararlıdır" yazılması tartışılırken, "Fransa yoldaşı
Türkiye"de, alkole gösterilen bu "sınırsız hoşgörü" acaba niye?..
Öyle ya; alkol içenlerin çocukları ya "zekâ özürlü" ya da "beden
özürlü" oluyor!.. Açıkçası, "sakat" doğumların çoğu, "alkol"den!..
İçenlerin çoğu da, zaten "ayyaş!"
Ne yani; "sigara" zararlı da, alkol "faydalı" mı?.. Yoksa, medya
kurmaylarının çoğu "şarapsever" olduğu için mi kopuyor bu curcuna?..
Anlayamadım gitti!..

Hasan Karakaya / 29.11.2005 / Vakit

 
  [islami-hassasiyet] Fwd: [SevgiGrubu.Com] osmanlı'yı çökerten neden

Arkadaşlar
Aşağıdaki mail'i beğenip sizlerle paylaşayım dedim. Bana geldiği hali ile sizlere yolluyorum.
Salim Yılmaz
 

---------- Forwarded message ----------
From: haluk fethi özcan <hfo@xposta.com>
Date: 28.Kas.2005 14:59
Subject: [SevgiGrubu.Com] osmanlı'yı çökerten neden
To: kayzernet@googlegroups.com, incikutusu@yahoogroups.com

Nemelazımcılık
Ramazan KERPETEN
Osmanlı'nın yıkılış sebeplerine dâir çok şey söylenip yazıldı. "Yeniçeri'nin yozlaşması" dendi, "Sanayi Devrimi'nden geri kalması" dendi... Belki de söylenegelen sebeplerin hepsinde birer hakikat payı vardı. Fakat yıkılışın önemli bir sebebi var ki, Osmanlı'nın hem de en zirvede olduğu zamanda dile getirilmişti: nemelâzımcılık. Bu içtimaî karadelik tarih boyunca, nice fert, topluluk, cemaat, devlet ve imparatorluğu yutmuştu.
Kanunî Sultan Süleyman, devletini olabilecek en yüksek seviyelere çıkarır; ama, "Günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı?" diye de zaman zaman düşünür…
Birçok meselede olduğu gibi, bu endişe edilecek düşüncesini süt kardeşi meşhur âlim Yahya Efendi'ye açmaya karar verir. Keşfine, kerametine inandığı Yahya Efendi'ye el yazısıyla bir mektup gönderir: "Sen ilâhî sırlara vâkıfsın. Kerem eyle de, bizi aydınlat. Bir devlet hangi hâlde çöker? Osmanoğulları'nın âkibeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlâle uğrar mı?" diye özetler endişesini.
Devrin kudretli sultanı Muhteşem Süleyman'dan gelen bu mektubu okuyan Yahya Efendi'nin cevabı ise gayet kısadır: "Nemelâzım be Sultanım!"
Topkapı Sarayı'nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan, bu söze bir mânâ veremez, endişesi daha da artar. Zîrâ Yahya Efendi gibi bir zât, ciddi bir meseleye böylesine basit bir cevap vermezdi, vermemeliydi…
Söylenmeye başlar:
"Acaba bilmediğimiz bir mânâ mı vardır bu cevapta?"
Kalkar, Yahya Efendi'nin Beşiktaş'taki dergâhına gider.
Bu sefer sitem dolu bir şekilde "Ağabey ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!" diyerek, sorusunu tekrar sorar,
Yahya Efendi duraklar: "Sultanım, sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz etmiştim."
"İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece "nemelâzım be sultanım!" demişsiniz. Sanki 'beni böyle işlere karıştırma' der gibi bir mânâ çıkarıyorum."
Yahya Efendi bunun üzerine, ibret dolu şu sözleri tarih gergefine nakşeder:
"Sultanım!
Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlıklar ayyûka çıksa...
İşitenler de nemelâzım, deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de, çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, gizleseler, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryadı göklere çıksa da, bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür.
Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Âsâyiş ve emniyete vesile olan, itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hâle gelir…"
Söyleneni dinlerken ağlamaya başlayan koca Sultan, başını sallayarak da bunları tasdik eder. Söz bitince ikazlarının devamı için tembihte bulunur süt kardeşine. Sonra da memleketinde kendisini ikaz eden böyle bir âlim olduğu için Allah'a şükrederek oradan ayrılır…
***
Devletlerini yükseltenler, fetihler yapanlar, imanın güzelliklerini insanlara sunanlar "nemelâzım" demediler. Âhir Zaman Nebisi'nin "Ne güzel kumandan..!" iltifatına mazhar olan Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, Trabzon dağlarını aşarken yanında Karamanoğlu'nun kızı olan halası bulunmakta idi...
"Sultanım" dedi halası, "bunca zahmete değer mi bir kefere için?"
O koca sultanın ayağında gut hastalığı vardı o zaman ve sarp dağlarda, karların üzerinde atıyla giderken büyük acılar ve zahmetler çekiyordu. İşte hala yüreği buna dayanamamıştı...
Fatih, döndü ve halasına şöyle dedi:
"Bibi (hala), bizim zahmetimiz din-ü devlet içindir, i'lâ-yı kelimetullah içindir, şahsımız için değildir. Eğer bu zahmeti çekmezsek bize 'gâzi' demek yalan olur!"
***
Evet, imparatorlukları "nemelâzımcılık" yıkar, ama onları, bir vazife doğduğunda, "Bunu kim yapar?" sorusunu duyar duymaz, sağına soluna bakmadan "Ben varım!" diyenler kurar ve yaşatır.


Bizden önceki vazife adamları hep öyle yapmışlar.. güçlerini yitirecekleri, tâkatten kesilecekleri ve yatağa düşecekleri ana kadar hep koşmuşlar.. artık ayağa kalkamaz hâle gelince de arkadaşlarının yanında yer alamadıklarından dolayı üzüntü duymuş, çok mütessir olmuş ve ağlamışlar. Hazreti Hâlid'in ölüm döşeğindeki son anlarını ve ızdıraplarının en büyüğünün bu istikamette olduğunu hepiniz hatırlarsınız. "Ey Yermük, ey Mute, ey Halid'in günleri.. geçin gözümün önünden birer birer!.." dediğini, bir fırtına gibi arkasından koşup durduğu ölümü yatakta karşılıyor olmaktan dolayı nasıl bir inkisarla kıvrandığını bilirsiniz. Hıçkıra hıçkıra ağlayışını gören birinin "Neden ağlıyorsun?" demesi üzerine Hazreti Hâlid, "Vücudumda bir para kadar yara almadık yer kalmadı. Senelerce İ'lâ-yı Kelimetullah yollarında ölüm kovaladım. Fakat, işin acayibine bakın ki, şimdi burada, yatakta ölüyorum." der ve rahat döşeğinde ölmeyi kendi adına bir utanma sebebi sayar. Evet, yatakta ölmek, dini ve milleti hesabına koşmaya alışmış bir insan için ayıptır, ârdır. Mesuliyet duygusuyla dolu bir insan yatakta ölmemeli, ölüm anında bir yatakta olsa bile o yatağı da "vazife" deyip yürüdüğü sırada, son anda bulmalı.. yıllanan insan durmamalı, o koşarken ölme aşk u iştiyakı içinde olmalı. Zannediyorum, senelere yenik düşen insanlarda ve yorgunlarda yeni bir aşk u şevk uyaracak olan da bu duygudur.
***

--

_______________________________________________
Get your free email from http://mymail.xposta.com

 
  [islami-hassasiyet] cola, süt vs.
Yazı ilginç....
Hayatımızdaki yanlışlar bazen o kadar hayatın kendisi oluyor ki eleştirmek aklımıza bile gelmiyor.
Faydalı her şeyi Allah yaratmışken, insanoğlu kendi icadı şeylerle sağlığını bozuyor.
Çocuklarınıza kaç yaşında cola içirmeye başlayacaksınız.?
Neyse, Allah Ülker'den razı olsun!, bari paramız yabancılara gitmiyor.
 
 
Selamlar
 
 
 
Dr. Murat Kınıkoğlu


 
muratkinikoglu@yahoo.com
 

Kolaya/renkli gazoza hayır... Süte evet...

   
 
Geçenlerde bakkaldan alışveriş ederken fakir giyimli bir kadın, eteğine yapışmış iki bebesiyle gelip Hüseyin efendiden 'İki paket sigara, bir büyük kola ve üç ekmek' istedi. Çocukların soluk suratlarına baktığımı gören bakkal 'Kocası işsiz...' dedi, 'Her gün bunları alır...'. Nebahat'ın kısıtlı parasıyla evine aldığı üç öncelikli ihtiyaç maddesi; sigara, kola ve ekmek... Evlerine doğru yürürken kola şişesini kimin taşıyacağı konusunda kavga edip şişeye sarılmaya çalışan 'küçük kola bağımlılarının' arkasından bakakaldım... Gecekondu bölgelerimizde yaşayan aileler arasında bir araştırma yapılsa, süt içmeleri gereken çağda kola veya boyalı gazozlar içerek vücutlarını zehirlenen beyaz suratlı, cılız on binlerce 'kola/gazoz' bağımlısı çocuk bulunacağından eminim. (Keşke üniversitelerimiz bu araştırmalara ayıracak vakit bulabilseler.) Çocuklar cılız; çünkü kolanın şekeri ile karınlarının doyduğunu sanıyorlar; suratları beyaz, çünkü bu grup içeceklerin en büyük yan tesiri bağırsaklardan demir emilimini engellemesi....

Aşırı kola tüketimi ve kola bağımlılığı yalnız bizim değil zengin ülkelerin de sorunu. Fark şurada; yıllık süt tüketimi kişi başına 200 litre olan Amerikalının sofrasında bir de kola olmasının önemi yok ama onların onda biri kadar bile (18 litre) süt tüketmeyen ülkemizin çocukları için çok büyük önemi var. Zaten yeterli protein alamayan, et yemeyen, süt içmeyen çocuklarımız birde midelerini kalorisi zengin ama beslenme değeri düşük gazozla şişirince ilerde kavruk, zayıf, kısa boylu yurdum insanı ortaya çıkıyor...

Peki, eğitimsiz kesim böyle de eğitimli kesim farklı mı?

Zenginleştik ya, kola ve renkli gazozlar çoğu ailenin sofrasının olmazsa olmaz içeceği oldu!. Sofraya oturulunca hemen bardağa su yerine kola/gazoz dolduruluyor...

Lafı uzatmayalım; çocuğunuza verebileceğiniz en büyük zarar onu devamlı bir kola içicisi-kola bağımlısı yapmanızdır. Bu kötü alışkanlıktan onu korumanızın en sağlam yolu ise özel günler haricinde evinize kola ve gazlı içecekler sokmamaktır. Renkli içecekler, her gün alınan, yemek masasının devamlı içeceği olmamalı. Bazılarının yaptığı gibi, buz gibi kolayı kafaya diktikten sonra çocuğuna 'Ama yavrum sen içme zararlıymış...'diyenlerden de olmayın sakın. Unutmayın 'evde çocuk varsa' sofranızda devamlı bulunması gereken tek içecek; su ve süttür.

Kolalı/gazlı içecek pazarının sütün aleyhine her geçen gün daha da büyümesinin en büyük nedenlerinden birisi toplumdaki 'kolesterol korkusu'dur. (Ben de iyice paranoyak olmaya başladım - İnsanları 'Sakın süt içmeyin kolesterol var' diye korkutup kolalı/gazlı/renkli/ şekerli içecek pazarını artırmak kimin aklına gelir?)

Şaka bir yana son yıllarda gazete okuyan eğitimli kesime öyle bir korku pompalandı ki kolesterolü olan olmayan, ölçtüren ölçtürmeyen, kalbi olan olmayan herkes kolesterolden, dolayısı ile etten/sütten korkar hale geldi. Artık zengin ve eğitimli insanlarımızın yeni bir hastalığı var: kolesterolofobia. Bu hastalıktan mustarip, kolesterolü düşük, hiçbir risk faktörü olmayan pek çok tanıdığım 'Sizde kolesterol düşük, korkmadan et, süt tüketebilirsiniz...' dediğimde, 'zehir ye' demişim gibi dehşetle yüzüme bakıyorlar...

Sevgili hastalarım; doğanın bize sunduğu ve binlerce yıldır tükettiğimiz gıdaların 'makul miktarlarda ve doğru şekilde' tüketildiği takdirde vücudumuza asla zararlı olmayacağını unutmayın ve dünyanın en yararlı içeceği SÜTTEN KORKMAYIN. Yaşlandıkça kalsiyum ve D vitaminine olan ihtiyacımız artar, bu nedenle süt, yalnız çocukların değil erişkinlerin ve yaşlılarında temel gıdasıdır. Haziran 2005, Journal of Epidemiyology and Community Health dergisinde yayınlanan bir makalede okuduklarımı sizinle paylaşmak istiyorum. Araştırmacılar 665 kişiyi tam 20 yıl boyunca süt içme ve diğer alışkanlıkları açısından günlük takibe alıyorlar. Katılanlar her 5 yılda bir tam sağlık kontrolünden geçirilerek EKG ve diğer laboratuvar tetkikleri yapılıyor. Bir grup tam yağlı süt içerken kontrol grubundaki kişiler ise yarım yağlı veya tam yağsız süt içiyorlar. Çalışmanın sonucunda 'tam yağlı süt içenlerde' ki kalp damar hastalığı ve felç geçirme oranının 'az yağlı veya yağsız süt içenlere' göre DAHA DÜŞÜK olduğu görülüyor. Yani bugüne kadar bize öğretilenlerin tam tersi bir sonuç çıkıyor. Araştırmacılara göre 'Tam yağlı sütün zararlı olduğu görüşünün yeniden tartışılması ve yağlı sütün diyetimiz içinde layık olduğu yeri alması için çalışılması' lazım.

Şuna inanıyorum ki süt; köylü Memet efendinin ineğinin memesinden değil de uluslararası bir firmanın fabrikasından çıkan (formülü gizli!) %500 karla satılan bir içecek olsaydı şu an hepimiz süt içiyor olurduk. Devletin, köylüden soframıza gelirken üç misli karla satılan sütün halka daha düşük fiyatla ulaşması için gerekli tedbirleri alması lazım. TRT, yabancı filmlere verdiğini duyduğumuz milyon dolarların bir kısmını halka doğru beslenmeyi öğreten eğitim programlarına ayırmalı.

Özetleyelim;

1.Çocuklarımızı renkli gazozlardan (ve son günlerin modası enerji drink'lerden) uzak tutup, onlara süt içme alışkanlığı kazandıralım..

2.Mutlaka her gün bir bardak süt içmeye çalışalım...

(Sizler bu yazıyı okuduktan sonra muhtemelen çocuklarınıza kola yerine süt içirmeye çalışacaksınız ama Nebahat'ın iki bebesi her gün kola içmeye devam edecek...)

 
Pazartesi, Kasım 28, 2005
  [islami-hassasiyet] Stajyer Vaizlik Yeterlilik Belgesi Sınav Sonuçları

S.A.

Stajyer Vaizlik Yeterlilik sonuçları açıklandı. Aşağıdaki linkten bakabilirsiniz. Yakında Stajyer Kur'an Kursu Öğreticiliği sınav sonuçları da açıklanacak.

(Açıklama ve Duyurularda, Duyuru Kısmına Bakınız)

http://www.diyanet.gov.tr/turkish/default.asp

 

 

 
  [islami-hassasiyet] E-Posta gelince haber veren "fare"
e - posta gelince haber veren 'fare'
Logitech'in Türkiye'de pazara çıkardığı mikro işlemcili kablosuz mouse, kullanıcıyı e - posta veya anlık mesaj geldiğinde 10 metrekarelik alanda, anında uyarıyor
Logitech'in pazara çıkardığı, farklı pek çok teknolojiyi destekleyen yeni model ürünler arasında şunlar yer alıyor.

Firmanın akıllı lazer kablosuz mouse modeli MX 610, 2.4 GHz dijital kablosuz teknoloji ile çalışıyor ve içerisinde mikro işlemci var. Bilgisayarla iki yönlü iletişim kurularak çalışan mouse, pilin bitmek üzere olduğunu, e - posta ya da anlık mesaj geldiğini kullanıcılara bildiriyor.
Mouse, kullanıcıyı e - posta geldiğinde mavi, anlık mesaj geldiğinde turuncu ışıkla uyarıyor. Kablosuz olarak 10 metrekarelik alanda etkili olan bu ürünle, bilgisayar kullanıcılarına mesaj geldiğinde ekranda görüntü kalabalığının önüne geçilmesi de planlanıyor.
Bilgisayarın ne zaman kapalı ya da açık olduğunu bilen Logitech MX 610, PC hareketsizken kendisini kapatarak enerji tasarrufu yapıyor. Kablosuz bir müdahale olduğu zaman en güvenilir bağlantıyı sağlamak adına kanalı değiştiriyor.

Uzaktan kumandalı klavye
Minimalist görünüme sahip Logitech S510 uzaktan kumandalı klavye - mouse kombinasyonu ise, fotoğraf, müzik ya da video dosyalarının bilgisayara bağımlı olmadan paylaşılmasını sağlıyor. Uzaktan kumandanın 5 metrekarelik kapsama alanı var.
Uzaktan kumanda bugünün popüler müzikçalar uygulamaları "itunes, Musicmatch, Windows Media Player ve Winamp" ile uyumlu. Kumanda, programlanan yedi farklı kişiselleştirme tuşuna sahip. Böylelikle kullanıcı istediğinde online radyo, dosya veya Web sayfaları gibi uygulamalara tek tuşla ulaşabiliyor.

3 boyutlu web kamera
Firmanın Türkiye pazarında çıkardığı bir diğer ürünü olan ve ses, video, yazılım teknolojisine sahip QuickCam Fusion web kamerası, 1.3 megapiksel alıcı ile dahili mikrofona sahip.
Logitech 'Video Effects' yazılımlı ilk web kamerası olan ürün, kullanıcılara çeşitli kişiselleştirme seçenekleri ile video görüşmelerinde farklı eğlenceler sunuyor. Bu yazılım, kullanıcıları yüz ifadelerini taklit eden 3 boyutlu animasyon karakterlerine dönüştürüyor ve ekrandaki görüntülerine gözlük veya taç gibi çeşitli aksesuarlar takmalarını sağlıyor.
 
  [islami-hassasiyet] Ahmet Taşgetiren'in internet sitesi
Arkadaşlar
Ahmet Taşgetiren'in internet sitesi http://www.ahmettasgetiren.com.tr/ adresi ile açılmıştır.
Ama dikkat sonunda "tr" var. "tr" koymazsak başka adres çıkıyor.
Salim Yılmaz
 
Cumartesi, Kasım 26, 2005
  [islami-hassasiyet] Re: Yozlaşma
Aslında bu konudan hepimiz rahatsızız ama nefsimizi yenipte şu televizyon illetinden kurtulamıyoruz.
Bende zaman zaman çok sınırlıda olsa tv seyrediyorum.
Ancak dindar bir insanın gerçekte tv seyretmeye vaktinin olmaması gerekir.
Çünkü hem bu dünyaya hem öteki dünyaya çalışmak zorunda. Vakit kısıtlı ömür kısa.
Hele birde bazı konularda toplumda bir şeyler yapması
gereken bir eğitim seviyesinde isek durum dahada ciddi.
Bence haber olarak internet üzerinden alınan bilgiler ile günlük gazetelerin ilgili kısımları yeterli.
Eğer mutlaka tv kanallırından haberdar olunmak isteniyorsa radyodan da dinlenebilir.
Ama yinede bazı firmaların ve özellikle sahipleri dini hassasiyetlere sahip firmaların neden böyle
umursamaz davrandıklarını anlamış değilim.
Bir kazanç ne kadar Allah'ın (C.C.) razı olmadığı şekilde temin edilirse o kadar haram olur.
Bir kazancın haram olup olmaması sadece konu olan işle ilgili değilki. Onu kazanış şeklide çok önemli.
Ayrıca bu şekilde para kazanıp hayır işleyenlerde görülüyor. Acaba o hayır kabul mü?
Yada o hayır ile elde edilen sevap o kazancı temin ederken yapılan yanlışlar sonucunda
oluşan günahtan daha fazla olabilcekmi?
Bütün bunları düşünmek ve ona göre hareket etmek lazımdır.
Birde en büyük eksikliğimiz yapılan yanlışların düzelmesi için hiç bir çaba sarfetmememizdir.
İnanıyorumki en ufak bir çabanın bile samimiyetle olursa bir şeylerin düzelmesi için katkısı olur.
Yoksa sadece izleyip hayıflanarak bir yere varılmaz.
Özellikle teknolojinin getirdiği imkanlarıda kullanarak bu konularda gayretli olmak gerekir.
Hasan Zavalsız

 
 
  [islami-hassasiyet] bilelim bu manzaraları amma alışmayalım mı!!?


Homer Simpson mahkemelik 26.11.2005 sabah gazetesi

Rus avukat İgor Smikov, çizgi dizi ''Simpsons''ın oğlunun
ahlakını bozduğu gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne
(AİHM) başvurmayı planlıyor.

Rus RIA-Novosti ajansının haberine göre, Smikov, dünyanın birçok
ülkesinde ilgiyle izlenen programı ''gaddarlık, uyuşturucu,
eşcinsellik ve şiddet propagandası'' yaymakla suçladı.

Yerel Rus mahkemesine başvuran ve davası reddedilen Smikov, davayı
Strasbourg'daki AİHM'ye götürmeye karar verdi. Çizgi dizinin
televizyonda geç saatte yayınlanmasını talep eden Smikov, 9
yaşındaki oğlu dahil ailesinin ahlaki zararı için 300 bin ruble
(10 bin dolar) tazminat istiyor.

Rusya'da mart ayında da aşırı milliyetçi Liberal Demokratik Parti
milletvekilleri Kültür Bakanlığı'ndan ''Simpsons'' dizisinin
yasaklanmasını istemiş, ancak bu çabalarında başarılı
olamamışlardı. TNS Gallup araştırma şirketine göre, Rusya'da
''Simpsons'' çizgi dizisini izleyenlerin yarısından fazlasını 4
ile 18 yaş arasındaki kuşak oluşturuyor. ''Simpsons'' çizgi
dizinin konusu, baba Homer, anne Marge, çocukları Bart, Lisa ve
Maggie etrafındaki günlük olaylardan oluşuyor.

(AA)
Aynı haberi Milliyet gazeteside yayınlamış. ve aşagıdaki haberler

KUTAY: MİLLİYETİN HABERİ YALAN

Rektör Yücel Aşkın'ın tedavi gördüğü Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi
Anabilimdalı'nın Başkanı Yrd. Doç. Veysel Kutay, Milliyet'in
dünkü manşetindeki "Rektör yavaş yavaş tükeniyor" haberine isyan
etti.
Vakit'e konuşan Yrd. Doç. Kutay, Milliyet gazetesinin dünkü
manşetinde yeralan ve Aşkın'ın durumunun ciddi olduğuna yönelik
haberin gerçekleri yansıtmadığını söyledi. Kutay, "Milliyet'te
çıkan haberde rektörün sağlık durumu ile ilgili yalan yanlış
bilgilere yer verilmiş. Bu bizi sinirlendirdi ve üzdü. 15 gündür
anabilimdalımız yoğun bakımında yatan Yücel Aşkın'ı yakından
takip ediyorum, yanına giren 3-5 doktordan biriyim ama bir defa bile
ağladığını, sızladığını ve anlamsız hareketler yaptığını
görmedim. Kendisi rahatlıkla konuşabiliyor, gezebiliyor hatta kitap
bile okuyabiliyor. Eşi ile günde 10 dakika görüşüyor. Milliyet
öyle şeyler yazmışki o tepkileri ancak bir şizofren verebilir"
dedi.

Vakit'e konuşan İsveç'in ünlü turizm kenti Östersund'un Belediye
Konseyi Başkanı Bengt Marsh, Türkiye'deki "ayyaşları" rahatsız
edici sınırlamalarından dolayı bazı belediye başkanlarını hedef
gösteren kartel gazeteleri için ibretlik açıklamalarda bulundu.
Bir eğlence ve turizm merkezi konumundaki Östersund'da bile
belediyeye ait hiçbir tesiste içki içilmediğine dikkat çeken
Marsh, şunları söyledi: "Yerel idarenin kontrolündeki sosyal
tesislerde yahut restoranlarda içki içilmesini hoş karşılamak,
toplum önünde içkiyi reklam etmek olur. Böyle bir duruma müsaade
etmek demek, devletin kendi eliyle kendi vatandaşını sarhoş etmesi
demektir. Devlet kendi eliyle kendi vatandaşını sarhoş etmez.
Verimli bir devlet, vatandaşından zinde ve bilinci yerinde olmasını
bekler. İnsanlar özel mekânlarda içki kullanabilirler. Ancak,
topluma hizmet vermekle yükümlü olan bir belediye, vatandaşına
içki satmaz. Bunu teşvik etmez. Türkiye'deki bazı belediye
başkanlarının alkollü içkiyle ilgili bazı sınırlamalar
getirmesinden dolayı eleştirildiğini biliyorum. Ancak,
meslektaşlarımın bu sınırlamaları bence, temiz toplum
anlayışıyla bağdaşmaktadır. Belediyenin içki sattığı bir
model, temiz toplum arayışına uygun değildir."

 
  [islami-hassasiyet] Re: Ynt: [islami-hassasiyet] siyaset ve teknik


say�n "yok00" cevap gibi bi�i yazd�m amma dil kodlamas�n� ayarlar iken
kaybettim gittimi bilmem neyse. Evliya �elebinin kitab�n� yazmas�na
neden olan r�yay� g�rd��� cami emin�n�de hali� k�y�s�nda olup ��k�r
restorasyonuna ba�lad�lar devam ediyor. Siz sorunuza kendiniz cvb
vereceksiniz. ve yorum yaparken olabilirlik siyasetinizi ihmal
etmeyeceginizi d���n�yorum. �stanbul m�cdesini veren "Peygamber" bir
insan �stanbulu feth eden komutan Ak�emsettinin talebesi (FatihSultan)
Mehmet ve bir asker Hasan...
�ki arkada� aras�nda en iyi dostluk deyimi" peki" yasakl�lara uygulanan
�ncelik"yok" sen birde 00 ilave etmi�in g�zellikleri d���n�p
yorumlarsak Fw. olabilecek bilgi ak��lar�nda her t�rl� irdeleme
�zg�r�z...sagl�cakla kal�n.

yok00 wrote:
> rumeli hisar� hikayesinin kayna��n� merak etdim bu papaz olmasa fatih istanbuluda alamayacakm��
>
> ----- *�zg�n �leti* -----
> *Kimden :* islami-hassasiyet@googlegroups.com
> *Kime :* "islami-hassasiyet"
> *G�nderme tarihi :* 24/11/2005 21:51
> *Konu :* [islami-hassasiyet] siyaset ve teknik
>
> rumeli hisar�'n�n yap�l���
> Hazreti Fatih'in �stanbul'u muhasara etti�i zaman yapt�rd���
> Rumeli
> Hisar�, uzaktan bak�ld��� zaman eskimez harflerle "Muhammed"
> bi�iminde
> okunacak �ekilde in�a edilmi�tir.
>
> Bunun yap�l���n� ise Evliya �elebi, Seyahatnamesi'nde ��yle
> anlatmaktad�r:
>
>
>
> -�stanbul daha k�ffar elinde iken, tepenin bas�nda bir kilise
> vard�.
> Kilisenin papaz� ise gizlice m�sl�man olmu� ve �stanbul'u
> fethedecek
> kumandan�n Muhammed (Mehmet) isminde birisi olaca��n� kitaplar�nda
> okumu�tu. Edirne'de ikinci Mehmet'in (Fatih) tekrar tahta
> ��kt���n�
> duyunca derhal gizlice bir mektup ile:
>
> "�stanbul'u fethedecek olan Ras�l�llah'�n �vd��� o g�zel
> komutan sensin,
> buraya bir kale ve Akdeniz'in bo�az�nda iki kale yap�p, �stanbul'a
> iki
> taraftan yiyecek ve giyecek yard�m� girmesine m�saade edilmezse,
> k�tl�k ve
> pahal�l�k olmas� muhakkakt�r. Azametle Edirne'den deniz gibi
> askerle bu
> bizim tarafa te�rif ediniz..." dedi.
>
> Fatih bu mektubu al�nca g��s� geni�ledi ve bir kat daha
> ferahlad�.
> �stanbul'a av yapmak maksad�yla gelip, bo�azdaki gizli m�sl�man
> papazla
> g�r��t�. Papazla Rumeli Hisar�'n�n yap�lmas�nda mutab�k
> kald�lar. Fakat
> daha oralar k�ffar elinde oldu�u i�in, bunu nas�l yapacaklard�.
> Padi�ah,
> Bizans Kral�'na bir �ok av g�nderdi ve onunla dostluk al��
> veri�inde
> bulundu. Bu arada Fatih �imdiki Rumeli Hisar�'n�n oldu�u yeri,
> Konstantin'den bir av k��k� yapmak i�in izin istedi. Fakat
> Konstantin bunu
> kabul etmeye yana�mamakla beraber, red cevab� da veremed� ve:
>
> -Bir s���r derisi kadar �iftlik yaparsa makb�l�md�r. Ama bir
> s���r
> derisinden b�y�k olursa iznim yoktur, sonra bar��a ayk�r� hareket
> edilmi�
> olur, dedi.
>
> Kral�n bu s�zlerini Fatih'e tebli� ettiler. Hazreti Fatih el�i
> �n�nde �k�z
> derisi b�y�kl���nde bir kule yapmaya ba�lad�. El�i gittikten
> sonra ise ne
> kadar �rgat ve mimar varsa hepsi buraya toplanarak Rumeli Hisar�'n�n
> in�aas�na ba�land�. Hazreti Fatih, Krala verdi�i s�z� zahiren
> bozmam��t�.
> ��nk� Kral'�n kendisine g�nderdi�i �k�z derisini iyice
> gerdikten sonra,
> ince dilimler halinde dildirdi, bir ip gibi yaparak nereye kadar
> yetmi�se
> o kadar b�y�kl�kte bir hisar yapt�.
>
> Hisar�n yap�l��� s�ras�nda �ok b�y�k yararl��� dokunan
> m�sl�man papaz:
>
> -Padi�ah�m, m�barek ad�n�z Mehmet'tir. Kitab�n�zda Konstantin
> devletinin
> sizin elinize ge�ece�i yaz�l�d�r. �imdi bu kalenin �ekli sizin
> isminize
> benzer �ekilde olmal�d�r. Ben bu i�i k�rk seneden beri hesap eder
> dururum.
> Fakat bu zamana kadar kimseye a�m�� de�ilim. Bu i�te bir nevi
> m�tehass�s
> say�l�r�m, diyerek pa�alar� s�vad�, ve hakikaten Rumeli Hisar�
> kufi yaz�
> ile "Muhammed" �eklinde yap�ld�. Hisar�n gizli gizli yap�l���
> tam alt� ay
> s�rd�. O zamana kadar etraf�n� �al�-��rp� ile �rt�yorlard�.
> Yap�l�p da
> art�k y�k�lmas� diye bir korku kalmay�nca bir gece hisar�n
> etraf�ndaki
> orman� ate�e verdiler. Bir gecede orman yan�p k�l oldu. Ve hisar�n
> hakiki
> g�r�n��� bir inci gibi ortaya ��kt�. Bundan sonra daha evvel
> haz�rlanan
> asker, b�t�n top ve t�feklerini alarak kaleye yerle�tiler ve kale
> bir
> cephanelik haline geliverdi.
>
> Kral bu hali i�itince:
> "Bar��a ayk�r� bir kale yapm��lar" diyerek bir el�i g�nderdi.
> Hazreti Fatih ise, daha evvel dilim dilim yapt��� s���r derisini
> g�ndererek:
> -Bar��a ayk�r� bir hareket yok. Biz s���r�n derisinin
> yeti�ebildi�i yer
> kadar bina yapt�k, dedi ve ondan sonra da muhasaraya giri�ildi...
>
>
>
>
>

 
Cuma, Kasım 25, 2005
  [islami-hassasiyet] Yozlaşma
Bu konuya istenilen bir cevap değil ama bende bir bilgi vermek istiyorum.
Bir vesile ile bir arkadaşın evinde toplanmıştık.
Aramızdan birisi sürekli Kuzey Irak'a giriş çıkış yapıp orası ile ticaret yapıyordu.
Bana Kuzey Irak'ta insanların çoğu Türk Kanallarını seyrediyor dedi.
Bende sevindim ve ama o ekledi.
Seyrediyorlar çünkü Türk kanallarında açık saçık yayın çok diye ekledi.
Bu konuya sık sık işi gereği yurtdışına çıkan başka bir arkadaşta ek yaptı.
Meğerse Türk kanallarının çektiği bir çok ülkede yayınları açık saçık diye pek çok yabancı seyrediyormuş.
Belkide sizler biliyordunuz ama ben bu toplantı vesilesi ile öğrendim.
Umarım bu böyle gitmez.
Yoksa hiç bir şey düzelmez.
Allah bu millete o eski şanlı günlerini nasip etmez.
Seyithan Tepe
 
  [islami-hassasiyet] Ynt: [islami-hassasiyet] siyaset ve teknik
rumeli hisarı hikayesinin kaynağını merak etdim bu papaz olmasa fatih istanbuluda alamayacakmış

----- Özgün İleti -----
Kimden : islami-hassasiyet@googlegroups.com
Kime : "islami-hassasiyet"
Gönderme tarihi : 24/11/2005 21:51
Konu : [islami-hassasiyet] siyaset ve teknik
rumeli hisarı'nın yapılışı Hazreti Fatih'in İstanbul'u muhasara ettiği zaman yaptırdığı Rumeli Hisarı, uzaktan bakıldığı zaman eskimez harflerle "Muhammed" biçiminde okunacak şekilde inşa edilmiştir.  Bunun yapılışını ise Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde şöyle anlatmaktadır:    -İstanbul daha küffar elinde iken, tepenin basında bir kilise vardı. Kilisenin papazı ise gizlice müslüman olmuş ve İstanbul'u fethedecek kumandanın Muhammed (Mehmet) isminde birisi olacağını kitaplarında okumuştu. Edirne'de ikinci Mehmet'in (Fatih) tekrar tahta çıktığını duyunca derhal gizlice bir mektup ile:  "İstanbul'u fethedecek olan Rasülüllah'ın övdüğü o güzel komutan sensin, buraya bir kale ve Akdeniz'in boğazında iki kale yapıp, İstanbul'a iki taraftan yiyecek ve giyecek yardımı girmesine müsaade edilmezse, kıtlık ve pahalılık olması muhakkaktır. Azametle Edirne'den deniz gibi askerle bu bizim tarafa teşrif ediniz..." dedi.  Fatih bu mektubu alınca göğsü genişledi ve bir kat daha ferahladı. İstanbul'a av yapmak maksadıyla gelip, boğazdaki gizli müslüman papazla görüştü. Papazla Rumeli Hisarı'nın yapılmasında mutabık kaldılar. Fakat daha oralar küffar elinde olduğu için, bunu nasıl yapacaklardı. Padişah, Bizans Kralı'na bir çok av gönderdi ve onunla dostluk alış verişinde bulundu. Bu arada Fatih şimdiki Rumeli Hisarı'nın olduğu yeri, Konstantin'den bir av köşkü yapmak için izin istedi. Fakat Konstantin bunu kabul etmeye yanaşmamakla beraber, red cevabı da veremedî ve:  -Bir sığır derisi kadar çiftlik yaparsa makbülümdür. Ama bir sığır derisinden büyük olursa iznim yoktur, sonra barışa aykırı hareket edilmiş olur, dedi.  Kralın bu sözlerini Fatih'e tebliğ ettiler. Hazreti Fatih elçi önünde öküz derisi büyüklüğünde bir kule yapmaya başladı. Elçi gittikten sonra ise ne kadar ırgat ve mimar varsa hepsi buraya toplanarak Rumeli Hisarı'nın inşaasına başlandı. Hazreti Fatih, Krala verdiği sözü zahiren bozmamıştı. Çünkü Kral'ın kendisine gönderdiği öküz derisini iyice gerdikten sonra, ince dilimler halinde dildirdi, bir ip gibi yaparak nereye kadar yetmişse o kadar büyüklükte bir hisar yaptı.  Hisarın yapılışı sırasında çok büyük yararlığı dokunan müslüman papaz:  -Padişahım, mübarek adınız Mehmet'tir. Kitabınızda Konstantin devletinin sizin elinize geçeceği yazılıdır. Şimdi bu kalenin şekli sizin isminize benzer şekilde olmalıdır. Ben bu işi kırk seneden beri hesap eder dururum. Fakat bu zamana kadar kimseye açmış değilim. Bu işte bir nevi mütehassıs sayılırım, diyerek paçaları sıvadı, ve hakikaten Rumeli Hisarı kufi yazı ile "Muhammed" şeklinde yapıldı. Hisarın gizli gizli yapılışı tam altı ay sürdü. O zamana kadar etrafını çalı-çırpı ile örtüyorlardı. Yapılıp da artık yıkılması diye bir korku kalmayınca bir gece hisarın etrafındaki ormanı ateşe verdiler. Bir gecede orman yanıp kül oldu. Ve hisarın hakiki görünüşü bir inci gibi ortaya çıktı. Bundan sonra daha evvel hazırlanan asker, bütün top ve tüfeklerini alarak kaleye yerleştiler ve kale bir cephanelik haline geliverdi.  Kral bu hali işitince: "Barışa aykırı bir kale yapmışlar" diyerek bir elçi gönderdi. Hazreti Fatih ise, daha evvel dilim dilim yaptığı sığır derisini göndererek: -Barışa aykırı bir hareket yok. Biz sığırın derisinin yetişebildiği yer kadar bina yaptık, dedi ve ondan sonra da muhasaraya girişildi...  

____________________________________________________________________________
Takımınızı kurun futbol heyecanını doyasıya yaşayın!
 

ARCHIVES
Kasım 2005 / Aralık 2005 / Ocak 2006 / Şubat 2006 / Mart 2006 / Nisan 2006 / Mayıs 2006 / Haziran 2006 /


Powered by Blogger