islami hassasiyet
Salı, Ocak 31, 2006
  [islami-hassasiyet] G�n�n�z hay�rl� olsun...
 
Günün Ayet-i Kerimesi
 
ANKEBUT SURESÝ
7- Ýman edip iyi iþler yapanlarýn kötülüklerini elbette örteriz ve onlara,
yaptýklarýnýn daha güzeli ile karþýlýk veririz.
 

 
Günün Hadis-i Þerifi
 
ALLAH Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Cehennemin etrafý þehvetlerle donatýldý, Cennetinki ise zorluklarla kuþatýldý."
Ebû Hureyre radýyallahu anh. Buhârî.
 

 
Günün Duasý

"Ey Rabbim, Ümmet-i Muhammed'in cümlesine umûmî bir rahmetle merhamet et"  Âmîn... Âmîn... Âmîn...
 

 
Günün Sözü

"Müslümanlar hakkýnda iyi zan sâhibi ol. Onlar hakkýnda niyetini düzelt.
Her türlü hayýr iþi yapmaya koþ. Bilmediðin hususlarda âhireti düþünen âlimlere sor."
Abdülkâdir Geylânî hz.


Bring words and photos together (easily) with
PhotoMail - it's free and works with your Yahoo! Mail.
 
  [islami-hassasiyet] DOĞRULUĞUN MAKBUL OLANI

DOĞRULUĞUN MAKBUL OLANI

 
Aralarında Allah yolunda ilerlemeye karar veren iki kardeşten biri, bu amacına ancak kırlık bir yerde, bir dağ başında ulaşabileceğini düşündü ve bunun için bir dağ başına çekilip çobanlık yapmaya başladı Diğeri zorluklarına rağmen insanların kalabalık olarak yaşadığı bir yerde bu niyetini gerçekleştirmenin daha doğru ve sevaplı olacağını düşündü ve şehre yerleşip ayakkabı tamircisi oldu Sonra aradan yıllar geçti İki kardeş de sözlerini tuttular İşlerinde dürüstlükten ibadetlerinde ihlastan (samimiyetten) ayrılmayarak, haramlardan dikkatle kaçınarak Allah yolunda küçümsenmeyecek mesafe aldılar Artık herkes biliyor ve inanıyordu ki bu iki kardeş Allah'ın veli kulları arasındadır Durum bu aşamada iken birgün çoban olan kardeş şehirdekini ziyaret etmek istedi Bez bir torbaya birkaç litre süt koyup şehrin yolunu tuttu Kardeşinin dükkanını bulup içeri girdi ve selam verdikten sonra elindeki içi süt dolu torbayı bir çengele astı İki kardeş hasretle kucaklaştıktan sonra derinden derine sohbete daldılar Bu sırada dükkana bir kadın geldi Ayakkabısının sallanan topuğuna çivi çaktırmak istiyordu Kadın ayakkabısını çıkartırken, giyerken ona bakmakta olan çoban kardeşin kalbi bozuldu O âna kadar bir keramet işareti olarak torbada duran süt şıp şıp diye akmaya başladı Kadın işi bitip ayrıldıktan sonra ayakkabıcı olan tam fırsattır diye çoban olana önemli bir gerçeği açıkladı:

- Ey kardeşim, gerek din, gerek dünya bakımından insanlardan uzak yaşamak kolaydır Böyle, insanlardan soyutlanmış bir yaşayışta günaha girme tehlikesi yoktur Allah yolunda daha rahat ilerlenir Fakat önemli olan insanlarla sıkı ilişkiler sürdürürken dürüst kalabilmek, ortamın elverişli olmasına rağmen günaha düşmemektir Allah katında dürüstlüğün makbul olanı budur

____________________________________________________________________________
İnternete yüksek hızla bağlanmak isteyenler için en etkin çözüm : Mynet Erişim ADSL
 
  [islami-hassasiyet] Mevlana - Ayni siir farkli ceviri
 
Bu da F. HALICI'nin cevirisi.
Bu siiri Hizir gibi yetistiren FER22'ye tesekkurler. 
 
Cemal
 
 
  [islami-hassasiyet] Mevlana
 
Ney'in hikayesini dun verdik.
Bakalim simdi ney ne diyor.
 
Cemal
 
  [islami-hassasiyet] Hat Sanati
Alev seklinde besmele
Cemal

 
 
  [islami-hassasiyet] bunu herkese forward eder misin ltf?


a�a��da dedi�i gibi en az�ndan  forward etmeye ��enmeyelim.

 

sayg�lar sunar�m

 

 

Bunun i�in elimizden geleni yapal�m en az�ndan maili forward etmeye ��enmeyelim, Sa�l�kl� g�nler dilerim ...





20.10.1990 do�umlu Hilal PALABIYIK
Dokuz ya��nda babas�n� kaybetti.
2004-2005 E�itim d�nemi sonunda Anadolu Lisesini kazand�.

10 g�n �nce l�semi hastas� oldu�unu ��rendi,

Sa�l�k problemi y�z�nden e�itimine devam edemeyecek.....

Bu hastal��� yenece�ine inan�yor,
G�c�n� umudunu kaybetmiyor.
Okumay�, okuluna devam edebilmeyi �ok istiyor......
Hastal��� yenmesinde ve
Gerekli tedavide kullan�lmas�

Gereken kan� bulmakta zorlan�yoruz.
�stanbul G�ztepe SSK Hastanesinde yat�yor
Ama hi�bir sa�l�k g�vencesi yok,
Ye�il kart i�in yap�lan ba�vuru hen�z sonu�lanmad�.
B Rh ( - )
kana sahip olan
Daha �nce trombosit kan vermi�

Yada vermeye uygun olan ki�ilere ihtiyac�m�z var..


Abisi G�khan PALABIYIK 0 535 224 62 73


Mail :
moni_1956@hotmail.com
Mail :
meral_kul79@hotmail.com

 

   
 
   

 



aşağıda dediği gibi en azından  forward etmeye üşenmeyelim.    saygılar sunarım      *Bunun için elimizden geleni yapalım en azından maili forward etmeye üşenmeyelim, Sağlıklı günler dilerim ... *    * * <http://www.komikler.com/hilal>   20.10.1990 doğumlu Hilal PALABIYIK Dokuz yaşında babasını kaybetti. 2004-2005 Eğitim dönemi sonunda Anadolu Lisesini kazandı. 10 gün önce lösemi hastası olduğunu öğrendi, Sağlık problemi yüzünden eğitimine devam edemeyecek..... Bu hastalığı yeneceğine inanıyor, Gücünü umudunu kaybetmiyor. Okumayı, okuluna devam edebilmeyi çok istiyor...... Hastalığı yenmesinde ve Gerekli tedavide kullanılması Gereken kanı bulmakta zorlanıyoruz. İstanbul Göztepe SSK Hastanesinde yatıyor Ama hiçbir sağlık güvencesi yok, Yeşil kart için yapılan başvuru henüz sonuçlanmadı. B Rh ( - ) kana sahip olan Daha önce trombosit kan vermiş Yada vermeye uygun olan kişilere ihtiyacımız var..  Abisi Gökhan PALABIYIK 0 535 224 62 73  Mail : moni_1956@hotmail.com Mail : meral_kul79@hotmail.com <meral_kul79@hotmail.com%20> 

____________________________________________________________________________
Web Sitesi Sahibi Olmanın Tam Zamanı: Mynet Proservis Basit Paket: 25 YTL / Yıl
 
  [islami-hassasiyet] Hazreti Mus�ab bin Umeyr (r.a)
“Ben Mus’ab deðilim”
 
Hazreti Mus’ab bin Umeyr, Uhud Savaþýndaydý ve sancaðý o taþýyordu. Müþrik ordusundan ibn-i kâmia adýnda biri Peygamberimize (asm) saldýrýrken, Mus’ab bin Umeyr onun karþýsýna çýktý. Bu müþrik, bir kýlýç darbesiyle Mus’ab bin Umeyr’in sað kolunu kesti. Mus’ab bunun üzerine sancaðý derhâl sol eline aldý.
Mus’ab o esnâda; “Muhammed (aleyhisselâm) ancak resûldür. Ondan evvel daha nice peygamberler gelip geçmiþtir” meâlindeki Al-i Ýmrân sûresinin 144. âyet-i kerîmesini okuyordu. Ýkinci bir darbe ile sol kolu da kesilince, sancaðý kesik kollarýyla tutup göðsüne bastýrdý ve yine ayný âyet-i kerîmeyi okudu. Bu hâliyle kendini Peygamberimize siper yapan Mus’ab bin Umeyr’in üzerine hücum eden ibn-i kâmia, vücûduna bir mýzrak sapladý ve Mus’ab bin Umeyr yere yýkýlýp þehîd oldu.
Mus’ab bin Umeyr zýrh giydiði zaman, Peygamberimize benzediði için müþrikler onu þehîd edince Resulullah efendimizi öldürdüklerini zannetmiþlerdi. Hazret-i Mus’ab þehîd olunca; onun sûretinde bir melek, sancaðý aldý. Mus’ab’ýn þehîd düþtüðünden Resûlullah’ýn henüz haberi olmamýþtý. “Ýleri ey Mus’ab ileri!” diye sesleniyordu. Bunun üzerine bayraðý elinde tutan melek, geri dönüp Resûlullah efendimize; “Ben Mus’ab deðilim” diye cevap verince, Resûlullah sancaðý elinde tutanýn melek olduðunu anladý. Bundan sonra Peygamberimiz sancaðý hazret-i Ali’ye verdi. Resûlullah (asm), Mus’ab bin Umeyr’i þehîd olmuþ görünce, baþý ucuna dikilerek Ahzâb sûresinden: “Mü’minlerden öyle yiðitler vardýr ki, onlar Allah’a verdikleri sözde sadâkat gösterdiler. Onlardan bâzýlarý þehîd oluncaya kadar çarpýþacaðýna dâir yaptýðý adaðýný yerine getirdi. Kimisi de þehîd olmayý bekliyor. Onlar verdikleri sözü aslâ deðiþtirmediler” meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu ve sonra þöyle buyurdu: “Allah’ýn Resûlü de þâhittir ki, siz kýyâmet günü Allah’ýn huzûrunda þehîd olarak haþrolunacaksýnýz.”
Daha sonra yanýndakilere dönüp; “Bunlarý ziyâret ediniz. Kendilerine selâm veriniz. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, kim bunlara bu dünyâda selâm verirse, kýyâmette bu aziz þehîdler kendilerine mukâbil selâm vereceklerdir” buyurdu.
Mus’ab bin Umeyr’e kefen olarak bir þey bulunamamýþtý. Mekke’nin en zengin iki ailesinden birinin çocuðu olan Mus’ab bin Umeyr’in örtünecek kefeni yoktu. Vücûdu kaftaný ile ve ayak tarafý da otlarla örtülmek sûretiyle defnedildi.
Mus’ab bin Umeyr (ra) Ruhu için el-Fatiha


Bring words and photos together (easily) with
PhotoMail - it's free and works with your Yahoo! Mail.
 
  [islami-hassasiyet] Bug�n M�b�rek Hicr� Y�lba�� Gecesidir.. (Yar�n Hicri Y�lba��d�
Yarýn hicri yýlbaþýdýr
30 Ocak 2006 Pazartesi
Sual: Hicri yýlbaþý ne demektir, bu gecenin önemi nedir?
CEVAP: Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselam, miladi 571’de 20 Nisana rastlayan, Rebiul-evvel ayýnýn on ikinci Pazartesi sabahý, Mekke’de doðdu. 622’de Mekke’den Medine’ye hicret etti. 20 Eylül Pazartesi günü, Medine’nin Kuba köyüne geldi. Bu tarih Müslümanlarýn þemsî yýlbaþý oldu. O yýlýn Muharrem ayýnýn birinci günü de, hicri [kameri] yýlbaþý oldu. Muharrem ayýnýn birinci gecesi [bu gece] Müslümanlarýn yýlbaþý gecesidir. Yýlbaþý gecemiz mübarek olsun...
 
HÝCRÎ YILBAÞI
Muharrem ayý, Ýslâm kamerî senesinin birinci ayý ve Kur’ân-ý kerîmde kýymet verilen 4 aydan biridir. Muharrem ayýnýn birinci gecesi, Müslümanlarýn kamerî yýlbaþý gecesidir. Hicrî Kamerî Takvimde; Muhammed aleyhisselâmýn, Mekke'den Medine'ye hicret ettiði sene, baþlangýç kabul edilir. Muharrem ayýnýn biri olan ilk Kamerî senebaþý, milâdî 622 yýlýnýn Temmuz ayýnýn, 16’sýna rastlayan Cuma günü idi. Kamerî takvimde bir yýl 354.367 gündür. Bu süre, Ay’ýn dünya etrafýnda 12 kere döndüðü zamandýr. Güneþ yýlýndan 10.875 gün daha kýsadýr. Bundan dolayý, 32.5 yýlda, bir yýl daha fazladýr.
 
Hadîs-i þerîfte buyuruldu ki:
"Bir kimse, Muharrem ayýnýn ilk günü, aþaðýdaki duâyý 3 defa okursa, Allahü teâlâ o kimseyi, gelecek Muharrem ayýna kadar bütün belâlardan emin kýlar.”
“Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn. Vassalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn.
Allahümme ente’l-ebediyyü’l-kadîm, el-hayyü’l-kerîm, el-hannân, el-mennân. Hâzihî senetün cedîdetün. Es'elüke fîhe’l-ýsmete mineþþeytânirracîm, vel avne alâ hâzihinnefsi’l-emmâreti bissûi ve’l-iþtiðâle bimâ yukarribünî ileyke, yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm, birahmetike yâ erhamerrâhimîn. Ve sallallâhu ve selleme alâ seyyidinâ ve nebiyyinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve ehl-i beytihî ecmaîn.
 
Bu geceyi ihya etmeli ve saygý göstermeli. Saygý göstermek, günah iþlememekle olur. Zilhiccenin son günü ve Muharremin birinci günü oruç tutan, o yýlýn tamamýný oruç tutmuþ gibi sevaba kavuþur.
 
Bir hadis-i þerifte, (Ramazandan sonra en faziletli oruç, Muharrem ayýnda tutulan oruçtur) buyuruldu.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

__________________________________________________
Do You Yahoo!?
Tired of spam? Yahoo! Mail has the best spam protection around
http://mail.yahoo.com

 
  [islami-hassasiyet] KIRKBİR BOHÇA
 
KIRKBİR BOHÇA

(İstanbul’dan Gülseren Kumrular anlatıyor.)

Soğuk bir kış günüydü. İstanbul’da yine sis vardı. Radyo ve televizyonlar hava kirliliğinin arttığından söz ediyordu. Soğuktu hava. Kar yağdı yağacak diyorlardı.

Evlerde, duraklarda, sokaklarda; her yerde Amerika’nın Irak’a saldırısı konuşuluyor. Bush ve Saddam dillerde dolaşıyordu. 1992 yılının ramazan ayıydı. Çarşı pazar bu kışa rağmen telaş içindeydi. Herkes ramazan alışverişindeydi.

Geceleri camilerde mahyalar pırıl pırıl “Hoş geldin Ya Şehr-i Ramazan” ve “Şefaat Ya Rasulallah” diyordu.

En zor günlerimdi. Eşimden yeni ayrılmıştım. Elimde avucumda hiç para yoktu. Eski bir İstanbul mahallesinde, eski ahşap bir evde kirada kalıyordum. Tek başınaydım. Yalnız bir hayat yaşıyordum.

Zordu yalnız yaşamak. Bir evde tek başına oturmak... Resmi bir dairede çalışıyordum. Aldığım maaş da güç bela yetiyordu. Bir ayı zor ediyordum.
Ay sonuna yaklaşıyorduk. Cebimde para kalmamıştı. Mübarek ramazanda iftarlık bir şeyler alamıyordum.
Çekingenliğimden de kimseden borç isteyemiyordum. Daha doğrusu böyle bir alışkanlığım yoktu. Borç istemek öyle zor geliyordu ki bana. Bu yüzden elimdekiyle kıt kanaat geçinmeye çalışıyordum. Kendi kendime idare etmesini bilirdim. Bir yemeği buzdolabında saklayıp bir hafta yediğim olurdu.
Parasızlıktan kendime yeni bir elbise dahi alamıyordum. Elimdeki işle oyalanıyor, kendime yeni bir elbise yapmak istiyordum. Her gün aynı elbise ile işyerinde bulunmaktan utanıyordum artık.

Bu nedenle eski elbiselerimi kesiyor, uydurup uydurup yeni elbiseler yapıyordum. Sanat okulu mezunu olduğum için, elimden bu tür işler geliyordu. Gezmeyi tozmayı da bilmezdim. İşimden evime evimden işime sade bir hayatı sürdürürdüm. Komşularımla selamlaşır, çocukların oyunlarını izler, dalar giderdim bazen..
O gece...
Kar taneleri usul usul düşmeye başladı.

Pencereyi açtım, elimi uzattım, lapa lapa kar tanelerinin avucuma düşmesini bekledim. Sonra düşen kar tanelerinin ılık ve ıslak, avucumun içinde erimelerini izledim; hissettim. Mutlu oldum.
Hemen sokağımızın ucunda bulunan camiden gelen salavat seslerine kulak verdim. Ne güzel bir koroydu. Adeta kar yağışına fon müziğiydi. Bir kar tanesinin düşüşüyle salavatların ritmi öylesine uyumluydu ki... içim titredi, coştu... büyük bir zikir korosuna katılmış gibi hissediyordum kendimi.
Bir süre öylece oyalandım kar taneleriyle, camiden gelen dua ve salavat seslerine kulak verdim.
Sonra pencereyi kapattım.

Odanın içinde dolaştım.
Zaman geçti, divana attım kendimi. Uyumak istedim. Sahura kalkacaktım.
Ama uyku tutmadı gözlerimi. Sanki içime serin serin kar taneleri yağıyordu. Sanki kar taneleri salavat getiriyordu.
Zaman nasıl geçti bilmiyorum.

Az sonra dışarıda sahur davulları çalmaya başladı. Sahur yapıp uyumayı düşündüm. Mutfağa geçtim. Baktım, yiyecek bir şey yoktu. Yumurta bile... Parasızlıktan bir şey alamamıştım eve... Üstelik açtım. Sahur yapıp oruç tutacaktım. Bir an oruç tutayım mı tutmayayım mı diye tereddüt ettiğim bile oldu.
Kuru ekmeği kemire kemire yedim. Sonra bir elma buldum, onu da yedim. Şükür dedim, oruca niyetlendim.
Sonra uyumak için yatağa uzandım.

Öyle ya bir an önce uyumalıydım. Sabah işe gidecektim. Uykusuz uykusuz ne yapardım sonra?
Gözlerimi yine uyku tutmuyordu. Halimi düşünüyordum. Bu parasızlık içinde ne yapacaktım? Çekingenliğim dolayısıyla kimseden para da isteyemiyordum.
Dalgın dalgın düşünürken gözlerim kapandı.
Dalıp gidiverdim. Uyudum mu, uyanık mıydım o an, tam olarak bilemiyorum. Ama az sonra... salon kapısının açıldığını hissettim.
O an birinin bana seslendiğini duyuyordum.

“Emine!..”
Rüya sandım. Ama ses çok yakınımdan geliyordu. Öylesine yumuşak ve sevecen bir seslenişti ki...
“Emine... Uyan kızım...” diyordu.

Emine mi? Emine kim? Birden hatırladım. Öyle ya, göbek adım Emine’ydi. Kulağıma ezan okunurken bu isim verilmişti.
Gözlerimi zorlayarak araladım. Etrafıma bakındım. Hemen kapının önünde ak sakallı yaşlı bir adam duruyordu.
İrkildim. Ama bu irkiliş korkudan değildi. İçimi manevi bir sevgi kapladı. Farklı bir alemde hissettim kendimi. Gözlerimi ihtiyardan alamadım.
“Emine, uyan kızım...” diyordu yaşlı adam.
Gördüklerimin rüya olabileceğini düşündüm, yeniden yumdum gözlerimi.
Yaşlı adamın sesini daha yakından hissettim:

“Emine, uyansana kızım...”

Zihnimde aynı kelimeler tekrar edip duruyordu: Emine, Emine... Bu yaşlı adam kimdi? Nereden biliyordu göbek adımı? Gece vakti evimde işi neydi? Niye gelmişti? Kafamda sorular, sorular...
Bütün bu karmaşık soruları o ses dağıttı yine.
“Emine...”
Gözlerimi yine açtım, baktım. Işıklar açık olduğu için net olarak görüyordum. Yaşlı adam iyice yaklaşmıştı.

Geldi, salonun ortasına, halının üzerine bağdaş kurup oturdu. Derince soluklandı, bana baktı.
Yatmış bulunduğum çekyattan doğruldum, oturdum. Şaşkın şaşkın ona baktım.

“Sana emir geldi kızım...” dedi.
“Emir mi? Ne emiri?”
Yaşlı adam, bir süre yüzüme baktı. Bakışlarını manevi bir hürmet kapladı. Ve elini cübbesinin cebine soktu, küçük bir şişe çıkardı. Bana gösterdi:
“Bunun ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu.

Elindeki şişeye dikkatle baktım ama ne olduğunu anlayamadım. Sorusuna kendi cevap verdi. Saygıyla, bakışlarında parıldayan büyük sevgiyle şişeye bakarak:

“Bu şişenin içinde kainatın efendisi peygamberimizin (sav) sakalından bir kıl var.” dedi.
O an anladım ve sayıklar gibi mırıldandım:
“Sakal-ı şerif...” dedim.
Gülümsedi, adeta kendinden geçercesine tamamladı.
“Peygamberimizin aziz hatırası...”
Artık daha dinç ve dikkatliydim. Uykunun ağırlığı, şaşkınlığın verdiği sarhoşluk gitmişti üzerimden; kendimi yaşlı adamın elinde tuttuğu sakal-ı şerife yoğunlaştırmıştım.

“Onun hatırası en güzel örtülere layık değil mi?” diye devam etti. “..En güzel renklere, en güzel kumaşlara, en güzel ilgiye?...”
“Evet” diye fısıldadım.
Daha sıcak ve babacan bir tavırla;

“Öyleyse, bunun için bir bohça diker misin?” diye sordu.
Şaşaladım. Bir an yaşlı adamın gözlerine baktım.
“Şey...” diye kekeledim.
“Malum, ramazan ayındayız. Bu ayın 27’sinde Kadir gecesinde sakal-ı şerifin bohçası açılıp herkese gösterilecek...” diye sürdürdü sözünü.
“Evet.. Her Ramazan ayının 27’sinde sakal-ı şerif ziyaretleri oluyor bazı camilerde...” diye onayladım sözünü.
Hüzünle elindeki şişeye baktı.

“Ama... ama... Bu sakal-ı şerifin bohçaya ihtiyacı var. Çünkü...” derken soluklandı. “Bu sakal-ı şerifin bohçası eskidi, çürüdü, dökülüyor. Bu mübarek hatıranın eski püskü bir bohça içinde cemaate gösterilmesine gönlün razı olur mu, Emine?”
“Yoo... Hayır. Olmaz.” dedim hemen.
Gülümsedi.

“Öyleyse, sakal-ı şerifin kırkbir bohçasını dikeceksin...”
Bir an şaşaladım. Safça yüzüne baktım.
Cevabımı bekliyordu.
“Evet dikeceğim.” dedim.
Bir an durakladım, tereddüt gösterdiğimi tavırlarımdan anladı.
“N’oldu? Bir mesele mi var?” diye sordu.
Ne diyeceğimi bilememenin şaşkınlığıyla kekeledim.
“Ama ben... Çok zor durumdayım. Sahur bile yapmadım. Bohçanın kumaşlarını nereden bulacağım? Yanımda hiç param yok.”
“Borç bul, bu bohçayı sen dik... Emir böyle...” dedi ısrarla ve oldukça sakin.
“Param olsa...” diye mırıldandım, içim alabildiğine ezik.
Teselli verircesine sevecen;

“Unutma, bütün sakal-ı şerif ziyaretçilerinin duası, salavatları senin hesabına yazılacak...” dedi.
Yutkundum, içimde manevi bir haz, giderek coşkuya dönüşüyordu. Gözlerim yaşarıyor, o an ağlamak istiyordum. Küçük bir çocuk gibi hıçkırmak... hıçkırmak...
“Senin inceliğine, hassasiyetine güveniyoruz. Biliyoruz ki... Sen sakal-ı şerife layık en güzel bohçayı yapacaksın...” diye devam etti yaşlı adam.
Sonra şişeyi cebine yerleştirdi. Ayağa kalktı. Kararlı bakışlarla;

“Bohça, Ramazan ayının 27. gününe yetişmeli... O gün, senin diktiğin bohçaya sarılmalı mübarek hatıra...”
Döndü, kapıdan çıkarken bir an durdu, başını geriye çevirdi.
“26. gün bohça senden alınacak, o güne yetiştir ve bekle... Bekle...” dedi.

Ve çıktı.
Ardından bakakaldım. Hıçkırıklar boğazıma düğümlenmişti. İçim heyecandan kımıldayıp duruyordu. Birden ağladım. Sevinçten, şaşkınlıktan, mutluluktan ne yapacağımı bilememekten ağladım.
O sırada sabah ezanları okunmaya başladı.

Ertesi gün, gün boyu yaşlı adamı ve söylediklerini düşündüm. Aklımdan hiç çıkmıyordu. O rüya, yahut gerçekten farkı olmayan rüya... O yaşlının söyledikleri... Kulaklarımda onun yumuşak sözleri... 27. gece... Kırkbir bohça... Sakal-ı şerif... Sürekli bu kelimeleri sayıklıyordum... Sayıkladıkça içimde müthiş bir genişleme... huzur... Allahım... madem ki emir gelmişti... Bohçayı dikmeliydim.
Rüyamı kimseye anlatmıyordum. Annemden duymuştum, güzel rüyalar anlatılmaz derdi. Ben de böylesine güzel rüyayı anlatmak istemiyordum. İçimde sır gibi saklıyordum.

Kırkbir bohçayı yapmak için paraya ihtiyacım vardı. Borç bulmalıydım. İlk olarak aklıma müdürüm geldi. Şimdiye kadar kimseden borç isteyemediğim için öylesine zor geliyordu ki bana... Ama istemeliydim... Kırkbir bohça için bu fedakarlığı yapmalıydım.
İşyerinde müdürün kapısını çaldım, çekingen ve ürkek.
İçeri girdim.
Elim ayağım dolaşarak borç istedim.
Müdür, hiç tereddüt etmeden hemen cüzdanını çıkardı ve gülümseyerek çıkarttı istediğim parayı.
Parayı alarak süklüm püklüm yanımdan ayrıldım. Kendimi dışarı attım. Soluk soluğa avucumdaki paraya baktım.
Utancımdan Müdür Bey’den fazla para isteyememiştim. Bu paranın kırkbir bohçalık kumaşı almama yeteceğini sanmıyordum ama olsundu. Borç da olsa elimde para vardı. Bu parayla kumaş alacak ve yaşlı adamın dediği kırkbir bohçayı dikecektim.
Müdür Bey’den para alınca doğruca çarşıya gittim. Manifaturacılara uğradım.

Bir an içimde tereddüt belirdi. Bir ses içimde ne yapıyorsun Gülseren diyordu... İnsan bir rüyaya göre hareket eder mi? Ya boşuna dikersen... O an içimden hemen salavat getirdim. Ve bütün evhamlar gitti. Annemin anlattığı karıncayı hatırladım hemen... o, Kabe’ye gitmek isteyen karıncayı... Bohçayı almaya gelen olmasa da gönlümdeki niyet önemli değil miydi?..

Manifaturacıya tarif ettim, arta kalan kumaş parçalarından aldım. Kumaş parçalarını alıp ayrıldığımda iftar vakti yaklaşmak üzereydi. Müdürden aldığım 50 bin lirayı kumaşa vermiş, yine parasız kalmıştım. Eve bir şey alamıyordum. Yanımda sadece ekmek parası vardı... Hani orucun verdiği açlıkla içim gidiyordu çeşit çeşit yiyeceklere... Olsun diyordum... Sabır, diyordum kendi kendime... Sabır...
Evime geldim. İftar yaklaşıyordu, sofra kurmak için mutfağa gittim. Ekmek ve yumurtayla iftar açmayı düşünüyordum.
Az sonra top atıldı, akşam ezanları okundu. İftarımı yaparken gözümün önünde duran kumaşlara bakıyordum. Sanki onlara baktıkça doyuyor, sanki bal kaymak yiyordum. Onların renklerine dalıyordum, ileride bohça olacaklarını hayal ediyordum.
İftardan sonra hemen abdest aldım, akşam namazını kıldım, kumaşları önüme koydum.:

“Allahım, beni mahcup etme...” dedim ve besmeleyle başladım işime. Kırkbir bohçayı dikmeye başlamadan önce dua ettim, peygamberimize salavat getirdim...
Önce aldığım bütün kumaşları güzelce yıkadım. Sonra bir güzel ütüledim. Makasımla kesmeye başladım.
Hayatımın en zevkli işiydi bu. Sanat okulundan mezun olduğum günden bu yana yüzlerce elbise dikmiştim. Arkadaşlarım ellerimin marifetli olduğunu söylüyordu. Ama, o gece kırkbir bohçayı dikerken duyduğum mutluluğu ve huzuru hiç yaşamamıştım. Allahım, nasıl tasvir edebilirim o hislerimi... Ben, peygamberimin hatırasına, bir kumaş dikiyordum... Ağlamak geliyordu içimden... Ağlamak...
Sakal-ı şerif ziyaretlerine çok gitmiştim. Kırkbir bohçayı görmüştüm. Nasıl olacağını biliyordum. Bunun için kumaşları on santimlik, yirmi santimlik, elli santimlik parçalar halinde kesiyordum.

Sahur vaktine kadar çalıştım.

Gözlerim uykudan düşmüş, başım ağrımaya başlamıştı. Bu halde işimin başında uyuya kalmıştım.
Uyandığımda sabah ezanları okunuyordu.
Bohça giderek oluşuyordu. Giderek güzelleşiyordu. Giderek içimi coşku sarıyordu.
Ama aldığım kumaşlar yetmedi. Böyle yarım bırakamazdım. Biraz daha borç bulmalıydım. Ama kimden?
İş yerindeki samimi bir arkadaşım aklıma geldi. Bir kenara çekip borç istedim. Hemen verdi.
Aldığım elli bin lira ile yine manifaturacıların yolunu tuttum. Rengarenk kumaş parçalarından seçtim. Heyecan içinde evime geldim.
O sıralar hiçbir şeyi görmüyor, duymuyordum. Aklım işimdeydi. Düşüncem kırkbir bohçanın tamamlanmasıydı. O yaşlı adamın dediğini yapmak...
Hayatımda bu kadar heyecan duyduğumu hatırlamıyordum.

Üç gün boyunca geç vakitlere kadar büyük bir titizlikle çalıştım ve kırkbir bohçayı tamamladım.
O an muzaffer bir komutan gibiydim. Gökyüzünün en yüksek katına çıkmış gibiydim. Kuşlar gibi uçuyordum sanki.
Sonra yaptığım bohçayı masanın üzerine bıraktım; uzun uzun baktım. Yaptığım işi beğenmiştim. Güzel olmuştu.
Dünyanın en büyük harikasını izler gibi bakıyordum ona. Bundan sonra... Bekleyecektim. Rüyamdaki yaşlı adamın dediği 26. günü... Öyle demişti ya... 26. gün bohça benden alınacaktı...

Bekledim... Günler geçti... Ramazan ayının son haftasına girmiştik... Bekledim. 26. gün... O gün gelecek ve alınacaktı evimden... Allahım, o kadar inanmıştım ki buna... İçimde zerrece kuşku yoktu.

Ve ramazan ayının 26. günü de geldi. O günkü heyecanımı anlatmak mümkün değil. Çarşı pazarda bayram hazırlığı vardı. Bayram gelecek diye yüzler gülüyordu.
Teravih namazlarında “elveda ya şehr-i ramazan” ilahileri okunuyordu.
Teravih namazından sonra evime geldim.
Akşam olmuştu.
Soğuk bir geceydi.

Sobayı yaktım. Odanın ısınmasını bekledim. Odanın içinde dönüp durdum. Bir gün boyunca gelen olmamıştı.
Bohça masamın üzerinde duruyordu. Uzaktan kocaman bir gülü andırıyordu.
Durup ona bakıyordum. Gözlerimi renginden biçiminden ayıramıyordum.
26. gün bitmek üzereydi. Ne gelen vardı ne soran... içime kuşku düştü. Ya kimse gelmezse... ya gördüklerim bir hayalden ibaretse...
kuşkularımın artıp zihnimi istila ettiği sırada telefon çaldı. Arayan Tekirdağ Hayrabolu’da oturan erkek kardeşimdi.
Hayrabolu müftülüğünde görevli olan kardeşim önce hal hatırımı sordu.
Sonra:

“Abla... bir ricam var senden...” dedi.
“Buyur kardeşim...”
“Zamanın var mı?”
“Ne için sordun?..”
“Dikim işi için...”
“Hayrola?”
“Bir bohça diktirecektim de...”
Ürperdim.
“Bohça mı?”
“Kırkbir bohça... Peygamber efendimizin sakal-ı şerifi için...”
Heyecandan yutkundum, yutkundum... Konuşamadım.
Anlattı:

“Kadir gecesi günü sakal-ı şerif gösterilecek burada... Bütün Hayrabolu sakal-ı şerifi görüp dua edecek... Amma ve lakin, sakal-ı şerifin bohçası o kadar eskimiş ki... İyice çürümüş. Müftü şaşkın durumda... Yarın kadir gecesi biliyorsun... Bohça yok... Ne yapacağımızı şaşırdık. Benim aklıma sen geldin... Müftüye senden bahsettim. Sanat okulu mezunu olduğundan, elinin çabukluğundan ve maharetli olduğundan falan söz ettim. Rica etti... Aman, bize bohça diksin diye yalvarıyor. Ne dersin abla, bize yarına kadar bir bohça dikebilir misin?”
Sustum, hala yutkunuyordum, konuşamıyordum...

“Abla...” diyordu telefondaki ses. Sanki duymuyordum.
“Abla cevap versene... Dikebilir misin?”

Hıçkırıklar boğazımda düğümlenmişti.
Birden boşaldım, hıçkıra hıçkıra ağladım.
Kardeşim hala soruyordu.
“Abla... Abla... Niye ağlıyorsun? N’oldu?”
Cevap veremiyor, ağlıyordum.
“Abla söylesene, niye ağlıyorsun?”
“Kardeşim...” dedim, “...Bohça hazır...”
Kardeşim şaşırdı:
“Ne diyorsun... Hazır mı?”
“Hazır ve bekliyor.” dedim.
O da sustu.
Anlattım.

Yutkuna yutkuna, gördüğüm rüyayı anlattım. Rüyama göre, bohçayı hazır ettiğimi söyledim. O da etkilendi. Benimle birlikte o da ağlamaya başladı.
Ertesi gün, kırkbir bohçayı Hayrabolu’ya giden bir otobüsle gönderdim.
Ve kadir gecesi, mübarek sakal-ı şerif, salavat ve dualarla diktiğim kırkbir bohçaya sarılmış.

Müftü Bey, önce beni ve gördüğüm rüyayı anlatmış cemaate... Sonra bohçanın hikayesini... Bütün cemaat heyecanlanmış... O gece, benim adıma hatim indirmişler, o gece, mübarek sakal-ı şerife bakan ağlamış. O zamana kadar Hayrabolu camisi görülmedik şekilde ziyaretçi akınına uğramış... Cemaat hıçkırıklar içinde salavat getirmiş.

Kardeşim telefonla anlattı... Yaptığım kırkbir bohça ise, bir gülü andırıyormuş...
O mübarek kadir gecesi, Hayrabolu’da, sakal-ı şerif, diktiğim kırkbir bohça içinde insanlara gösterilirken, gökyüzünden kar yağıyordu. Ve ben, pencere kenarında gözyaşları içinde kar yağışını seyrediyordum.
Sanki her kar tanesi salavat getiriyordu.

Öyle hissettim, öyle etkilendim ve öylesine ağladım...
“Allahümme salli ala seyyidina Muhammed” dedim.


SIR KAPISI


____________________________________________________________________________
İnternete yüksek hızla bağlanmak isteyenler için en etkin çözüm : Mynet Erişim ADSL
 
  [islami-hassasiyet] Güvene Layik Olmak

Güvene Layik Olmak

 
Tasavvuf tarihinin önemli simalarından Zünnun Mısri (IX. y.yıl) kendisine bir yıl mürid olup hizmet ettikten sonra İsm-i Azam'ı (Allah'ın bütün vasıflarını ifade eden en yüce adı) öğrenmek isteyen Yusuf bin Hüseyin'in arzusunu yerine getirmedi. Bu isteğe gülüp geçti. Aradan tam altı ay daha geçti. Yusuf bin Hüseyin sabırla hizmete devam etti. Bir fırsatını bulup isteğini yine tekrarladı. Zünnun Mısri bu defa Yusuf bin Hüseyin'e ağzı bir bezle bağlanmış bir testi vererek, "Bunun içindeki hediyeyi falan yerdeki filan zata götür" dedi. Dikkatle götürmesini, içindekine bir zarar gelmemesini de ayrıca hatırlattı. Yusuf, hediyeyi aldı ve yola koyuldu. Yolda kendi kendine söyleniyordu: "Bir buçuk yıldır hizmetindeyim, benim bir dileğimi yerine getirmeyen şeyhim, hizmetinde bulunduğum bir buçuk yıldır bir defa ziyaretine bile gelmemiş olan bir dostunu hediye ile taltif ediyor..."

Yolculuğu sırasında bir yerde dinlenirken, içini, özenle götürülmesi istenen bu hediye nedir diye şiddetli bir merak sardı. Merakına mağlup olarak testinin ağzandıki bezi çözdü ve açtı. Açmasıyla birlikte bir fare fırt diye atladı ve çalılıkların, arasında kayboldu. Yusuf bin Hüseyin çok üzüldü, pişman oldu. Emanete hiyanet etmişti. Artık götürülecek hediye kalmadığına göre yoluna devam etmesi gereksizdi. Çaresiz üzüntülü ve mahcup bir halde geri döndü. Olacağı kalbine malum olan Zünnun Mısri "Sıradan bir hediyenin bile güvenilemeyeceği bir kimseye İsm-i Azam nasıl emanet edilir?" diyerek her isteyene her şeyin emanet edilemeyeceğini anlatmak istedi.

____________________________________________________________________________
İnternete yüksek hızla bağlanmak isteyenler için en etkin çözüm : Mynet Erişim ADSL
 
Pazar, Ocak 29, 2006
  [islami-hassasiyet] Ney dersleri


Siz ya da çevrenizde NEY dersi almak isteyen
arkadaþlar varsa lütfen bana müracaat etsinler.

Neyzen: Þaban Keþkeþ
Yer:Sufi Birlik Yolu Derneði
Kadýköy-Dernek Merkezi-Ýstanbul
Saat:Cuma akþamlarý 19.30

Sevgi ve muhabbetle
Yalkýn
http://www.kuantsalbilinc.blogspot.com

Tel:533 3388479
mail:ytuncay_2000@yahoo.com

__________________________________________________
Do You Yahoo!?
Tired of spam? Yahoo! Mail has the best spam protection around
http://mail.yahoo.com

 
  [islami-hassasiyet] Gerçek Dost


Dost

Genç adamın biri,
Dermiş babasına her gün;
'Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi'
Baba, itiraz eder,
Olmaz öyle çok dost, hakikisi
Belki bir, belki iki,
Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...
Devam eder durur konuşma...
Aralarında başlar bir tartışma,
Karar verirler bir sınava,
Dostun hakikisini anlamaya...

Bir akşam bir koyun keserler,
Ve koyarlar çuvala.
Baba der ki oğluna,
'Hadi al bu çuvalı,
şimdi götür dostuna'.
Çuvaldan kanlar damlamakta,
Sanki öldürmüşler de bir adamı,
Koymuşlar çuvala,
Dıştan böyle sanılmakta.
Delikanlı sırtlar çuvalı,
Gider en iyi bildiği dostuna,
çalar kapıyı.
O dost, bakar ki bir çuvala
hem de kanlı,
Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına,
Almaz içeri arkadaşını,
Böylece tek tek dolaşır delikanlı,
Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.
Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır.
evlat geriye döner.
Ama içten yıkılır...
Babasına dönerek; haklıymışsın baba '
der.
Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana.
Baba 'hayır Evlat 'der, benim bir dostum var bildiğim.
Hadi, çuvalı alda bir kerede git ona.

Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar.
Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar...
Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir.
O dost, delikanlıyı alır hemen içeri.
Geçerler arka bahçeye.
Bir çukur kazarlar birlikte,
Çuvaldaki koyunu gömerler adam diye,
Üzerine de serpiştirirler toprak.
Belli olmasın diye
dikerler sarımsak...
Genç adam gelir babasına;
'Baba, işte dost buymuş' diye konuşunca,
Babası; 'daha erken, o belli olmaz daha.
Sen yarın git O'na, çıkart bir kavga,
Atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona,
işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi.
Sonra gel olanları anlat bana...'

Genç adam, aynen yapar babasının dediğini,
Maksadı anlamaktır dostun hakikisini,
babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!
Der ki tokadı yiyen DOST;
'Git de söyle babana, biz satmayız Sarımsak tarlasını
böyle iki tokada..'

Dost dediğin;
Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile Seni
Sevmeli...
Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile Sana
Sarılmalı...
Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile Sana Dayanmalı...
Dost dediğin;
fanatik olmalı;
Bütün dünya seni üzdüğünde Sana moral vermeli.
Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli,
Ve ağladığında, seninle ağlamalı...
Ama hepsinden daha çok;
Dost matematiksel olmali;
Sevinci çarpmalı...
Üzüntüyü bölmeli...
Geçmişi çıkarmalı...
Yarını toplamalıi...
Kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı...
Ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı...
İşi bitince seni bir tarafa atmamalı...

Mevlana

 
  [islami-hassasiyet] Günün Hadisi Şerifi
Günün Hadis-i Şerifi
Essalâtu vesselâmu aleyke Yâ Rasûlallâh...
Allah Rasulü Hazret-i Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki :
İnsanda bulunan en şerli şey aşırı cimrilik ve şiddetli korkudur.
Ebu Davud, 2511


--
Emrolunduğun gibi,dosdoğru ol.
Grup Adresi               :beyzade@googlegroups.com
Grup Sayfa Adresi      :http://groups.google.com.tr/group/beyzade
Grup Sahibi                :beyzade-ower@googlegroups.com  
Soru(n)larınız için        :beyzadegrup@gmail.com
 
  [islami-hassasiyet] Bulana Yüz Deve
 
 
Yattı "Hazreti Alî" Resûl'ün yatağına,
Fedâya hazır idi nefsini her an Ona.
Hazreti "Cebrâil"le "Mîkâil"e, o zaman,
Şöyle bir emir geldi Hak teâlâ katından:
(Bu gece, arslanımın yanında bulununuz,
Onu, düşmanlarının şerrinden koruyunuz.)
Geldi "Cibrîl-i emîn", durdu başı ucunda,
Bekledi "Mîkâil" de gelip ayak ucunda.
Resûl'ün çıkmasını beklerken gece küffâr,
Biri gelip sordu ki: (Burda ne işiniz var?)
Dediler: (Muhammed'i bekliyoruz şimdi biz,
Çıkar çıkmaz saldırıp, hemen öldüreceğiz.)
Dedi: (O, çoktan çıktı, yemîn ederim size,
Ve bir avuç toprağı saçtı üzerinize.)
Kâfirler, başlarına götürüp ellerini,
Buldular o saçılan toprağın eserini.
Hemen hücûm ettiler o hâneye ânında,
Gördüler, "Alî" yatar Resûlün yatağında.
Ondan, Resûlullahı hemen suâl ettiler,
(Bilmiyorum) deyince, dönüp geri gittiler.
Zîra çekinirlerdi Aliyyül Mürtezâdan,
Korktular bunun için, fazla bir şey sormaktan.
"Hazreti Ebû Bekr"in evine gidip küffâr,
Kapıyı, hızlı hızlı çalmağa başladılar.
Kızı "Hazreti Esmâ", kapıya çıktı derhâl,
Onlar, Resûlullahı ettiler ondan suâl.
O cevâb vermeyince, dövdüler fenâ hâlde,
Ve dediler: (Etrâfa dağılalım o hâlde.)
Resûl'ü bulmak için, Mekke'de dört döndüler,
Lâkin bulamayınca, hep çılgına döndüler.
Velhâsıl Resûlullah, hazreti Ebû Bekr'e,
Gelip "Hicret emri"ni, Ona dedi ilk kere.
Buyurdu: (Yâ Ebâ Bekr, bana da hicret için,
Rabbimiz tarafından verildi bugün izin.)
O suâl eyledi ki Resûl-i müctebâya:
(Ben de berâber miyim sizin ile acabâ?)
Resûlullah, cevâben buyurdular ki: (Evet.)
Hazreti Ebû Bekir sevindi buna gâyet.
Ve hattâ bu sevinci, oldu ki öyle içten,
Ağlayıp, gözlerinden yaş aktı bu sevinçten.
Dedi: (Yâ Resûlallah, hazır develerimiz,
Siz istediğinizi, lütfen kabûl ediniz.)
Buyurdu: (Arzû etmem hediyeyi bu sâat,
Develerden birini, bahâsıyla bana sat.)
Hazreti Ebû Bekir, bu kesin arzû ile,
Develerden birini, satıverdi Resûle.
Kılavuzluk için de "Abdullah bin Ureykıt",
Adındaki birini, gidip buldu o vakit.
Dedi: (Bu develeri, al, fakat üç gün sonra,
Getir Sevr dağındaki falanca mağaraya.)



--
Emrolunduğun gibi,dosdoğru ol.
Grup Adresi               :beyzade@googlegroups.com
Grup Sayfa Adresi      :http://groups.google.com.tr/group/beyzade
Grup Sahibi                :beyzade-ower@googlegroups.com  
Soru(n)larınız için        :beyzadegrup@gmail.com
 
  [islami-hassasiyet] Imam�i Azam Ebu Hanife Hz.
Hammad bin Ebi Süleymân ve Ýmam–ý A’zam Ebû Hanife münazara için insanlarýn toplandýklarý meydana gittiler. Dehri her zamanki gibi kürsüye çýkýp karþýsýna birisinin çýkmasýný istedi. Daha çocuk denecek kadar genç olan Ýmâm–ý A’zam Ebû Hanife onun karþýsýna çýktý. Dehri Ýmâm–ý A’zam’ý görünce hakâret etmeye baþladý. Ýmâm–ý A’zam; “Hakareti býrak söyleyeceðini söyle de görüþelim” dedi. Dehri, Ýmam’ýn cesaret ve aceleciliðini görünce hayret ederek, ona þöyle dedi: “Var olan þeyin baþlangýcý ve sonu olmamak mümkün müdür?” Ýmâm–ý A’zam þöyle cevap verdi:

“Sayýlarý bilir misin? Dehri; “Evet” deyince, Ýmâm–ý A’zam; “Birden önce hangi sayý vardýr?” dedi. Dehri; “Birden önce bir þey yoktur” dedi. Bunun üzerine Ýmâm–ý A’zam buyurdu ki: “Mecâzi olan bir yani bir sayýsý sözünden önce bir þey olmayýnca, hakiki bir olandan önce nasýl bir þey olabilir?” Bu söz üzerine dehri baþka sorular sormaya baþladý. Aralarýnda þu konuþmalar geçti: Dehri dedi ki: “Hakiki bir olanýn yüzü hangi taraftadýr? Çünkü her þey yönlerden yani sað, sol, ön, arka, üst, alt yönlerinde bir yerde bulunur?” Ebû Hanife; “Mumu yakýnca, ýþýðý hangi taraftadýr?” diye sordu. Dehri; “Mumun ýþýðý her tarafta aynýdýr” dedi. Bunun üzerine Ýmâm–ý A’zam; “Mecâzi olan bir nurun, ýþýðýn hali böyle olursa, daimi ve ebedi olup, eni boyu olmayan, göklerin ve yerlerin nuru olanýn hali nasýl olur?” buyurdu. Dehri cevap veremedi.

Dehri yine dedi ki: “Her var olanýn muhakkak bir yeri vardýr. O’nun yeri neresidir?” Ýmam–ý A’zam Ebû Hanife biraz süt getirip; “Bu sütte yað var mýdýr?” buyurdu. Dehri; “Evet vardýr” dedi. Ebû Hanife; “Yað bu sütün neresindedir?” diye sorunca, dehri; “Hiçbir yerine mahsus deðildir?” dedi. Ýmâm–ý A’zam Ebû Hanife hazretleri; “Yok olanýn bir hali böyle olursa, göklerin ve yerlerin yaratýcý daimi ve ebedi olanýn hali niçin böyle olmasýn?” buyurdu. Dehri yine cevap veremedi.

Dehri son olarak; “Þimdi O ne iþ yapmakla meþgûldür?” diye sordu. Ýmâm–ý A’zam Ebû Hanife hazretleri buyurdu ki: “Sen bana bütün suâlleri kürsüden sordun. Ben hepsine cevap verdim. Þimdi sen oradan bir kerecik inip benim yerime gel, ben kürsüye çýkayým ve oradan cevap vereyim” dedi. Dehri kürsüden inip Ebû Hanife kürsüye çýktý ve; “Allah–ü Teala senin gibi bir müþebbihi yani Allah–ü Teala’yý diðer varlýklara benzeten kimseyi kürsüden indirir, benim gibi bir muvahhid yani Allah–ü Teala’yý her bakýmdan tek ve bir bilen bir kimseyi kürsüye yükseltir. Þimdi O’nun iþi budur” buyurdu ve Rahman sûresinin yirmi sekizinci âyet–i kerimesinin sonunu okudu. Kendi sorduðu sorulara verilen cevaplar karþýsýnda susan ve âciz kalan dehri, Ýmâm–ý A’zam’a kendine soracaðý sorularýn sorulmasýna tahammül edemeyerek, söyleyecek söz bulamadý.

Ýmâm-ý A’zam Ebû Hanife hazretleri, Hammad bin Ebi Süleyman’ýn derslerine yirmi sekiz yýl devam edip emsalsiz bir dereceye ulaþtý, daha ders aldýðý sýralarda fýkýhta tanýnýp meþhûr oldu. Bu hususta þöyle demiþtir: “Ben ilim ve fýkýh ocaðýnda yetiþtim. Ýlim erbabýyla beraber bulundum. Fýkýhta en deðerli bir hocaya devam ettim”. Hocasý Hammad’ýn dersine devam ettiði sýrada sýk sýk Hicaz’a gidip Mekke ve Medine’de çoðu Tabiinden olan âlimler ile görüþür, onlardan hadis rivayeti dinler ve fýkýh müzakereleri yapardý. Ýmâm–ý A’zam’ýn hocalarýndan en meþhûru, fýkýh ilminde hocasý olan Hammâd bin Ebi Sülaymân’dýr.

Ýmâm–ý A’zam Ebû Hanife hazretlerinin Kûfe’de tahsil ettiði hocalarýndan bazýlarý þunlardýr:

Âmir bin Þerâhil eþ–Þa’bi, Süleyman bin Mihran el–A’meþ, Ebû Ýshak es–Sebii, Hâkim bin Uteybe, Mansûr bin Mu’temnir et Teymi.
 
Yeni Mesaj Gazetesi 17/08/2001


sent by: Ali Murat OCAKLI


Bring words and photos together (easily) with
PhotoMail - it's free and works with your Yahoo! Mail.
 
  [islami-hassasiyet] Degisen Sizin Kalbiniz

Degisen Sizin Kalbiniz

Bir padişah, bir iki vezirini ve diğer erkandan birkaçını yanına alarak payitahta (başkente) yakın yerleşim merkezlerinde bir gezintiye çıkmıştı Payitahttan ayrılıp bir kaç saatlik bir yol katettikten sonra yolları üzerindeki bir nar bahçesinin kıyısında dinlenme molası verdiler Olgunlaşmış, tam kıvamını bulmuş olan narlar insanın iştahını kabartıyordu Padişah bahçe içinde çalışmakta olan yaşlı bir adamı yanına çağırdı sordu:

- Bu güzel nar bahçesi kimin?

- Bu nar bahçesi benimdir efendim, babamdan miras kaldı

- Oğlun, uşağın var mı?

- Allah bize oğul uşak vermedi efendim, bir karı kocadan ibaret iki kişilik bir aileyiz

- Peki ben de bu ülkenin hükümdarıyım, şuradan bir nar şerbeti sıksan da içsek

İhtiyar "başüstüne" dedi ve hemen gidip bah çe içindeki kulübeden kalaylı, tertemiz bir tas getirdi En yakındaki ağaçtan iki nar kopardı ve sıktı İki nar tam bir tası doldurdu Padişah içti ve

çok beğendi Bütün vücuduna bir zindelik ve ferahlık yayılmıştı İhtiyar çif çi padişahın beraberindeki herkese sırayla nar şerbeti ikram etti Padişah ve adamları bedenlerinin kazandığı bu zindelikle biraz yol almak için ihtiyara veda edip yola koyuldular Yolda şeytan padişahın kafasını karıştırmaya başladı "Madem birer ayakları çukurda olan bu yaşlı karı-kocanın mirasçıları yok, ne yapacaklar böyle güzel nar bahçesini, karşılığında bir kaç kuruş verip de bu bahçeyi ellerinden alayım" diye düşündü Padişah ve adamları akşama doğru geri dönerlerken aynı bahçenin yanında yine konakladılar Padişah ihtiyardan bir tas daha nar şerbeti yapmasını istedi İhtiyar sabahki kadar candan ve gönülden olmasa da bir tas nar şerbeti yapıp sundu Fakat padişah bu defa nar şerbetinin tadını pek beğenmedi Sabahkine hiç benzemiyordu Sordu:

- Baba ne oldu böyle, bu nar şerbeti sabahki ile aynı nardan değil mi? Bunun tadı hiç de hoş değil

- Aynı nardan evlat, aslında tadında da bir değişiklik yok, asıl değişen sizin kalbiniz Tebaanızın malına göz koydunuz, bunun için de narların tadı değişti.

____________________________________________________________________________
İnternete yüksek hızla bağlanmak isteyenler için en etkin çözüm : Mynet Erişim ADSL
 
  [islami-hassasiyet] Dari Ekmek
 

Dari Ekmek

Bir hükümdar maiyetiyle birlikte ülkesinde bir gezintiye çıkmıştı Yolu üzerindeki bir köyde çok yaşlı bir adamın tarlasına fidan dikmekle meşgul olduğunu gördü İhtiyara uzaktan seslendi:

- Baba, sen ne diye fidan dikmeye uğraşıyorsun? Maşallah yaşını yaşamışsın, bu diktiğin fidanların meyvesinden herhalde yiyemezsin

İhtiyar cevap verdi:

- Bu diktiğim fidanların meyvesini bizim yememiz şart değil evlat Biz nasıl bizden öncekilerin diktiği fidanların meyvesinden yedikse, bizim diktiğimiz fidanların meyvesini de bizden sonrakiler yer

Bu cevap hükümdarın hoşuna gitti ve ihtiyara bir kese altın verilmesini emretti

İhtiyar bu ihsanı karşılıksız bırakmadı:

- Gördün mü evlat, bizim diktiğimiz fidanlar şimdiden meyve verdi

Bu cevap da hükümdarın hoşuna gitti, bir kese daha altın verilmesini emretti

Yaşlı köylü sıradan biri değildi Çarıklı erkânı harp diye nitelenen kişilerden biriydi:

- Evlat herkesin diktiği fidan yılda bir defa meyve verir, bizim diktiğimiz fidan yılda iki defa meyva verdi

Bu diplomatça cevap da hükümdarın hoşuna gitti ve bir kese daha altın verilmesini emretti Ama bu defa vezir araya girdi ve hükümdarı uyardı:

- Aman sultanım bir an önce buradan uzaklaşalım Bu ihtiyar bu gidişle tarlasına fidan dikmek yerine, devletin hazinesine darı ekecek

____________________________________________________________________________
İnternete yüksek hızla bağlanmak isteyenler için en etkin çözüm : Mynet Erişim ADSL
 
  [islami-hassasiyet] Ates Dünyadan Gidiyor

Ates Dünyadan Gidiyor

 
Abbasi'lerin ünlü halifesi Harun Reşid zamanında yaşamış olan Behlül Dana (VIII. yüzyıl) dönemin evliyasındandı. Zaman zaman aklından zoru olan kimselere has tavırlar takınır, herkes de bundan dolayı kendisini deli sanırdı. Ama bunu maksatlı yapardı. Behlül daima Harun Rediş'in yakınında bulunur, çeşitli sebepler hasıl ederek onu uyarırdı. Bir gün Behlül, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculukan gelmiş olmanın belirtileri ile Harun Reşid'in huzuruna çıktı. Harun Reşid sordu:

- Be ne hal Behlül, nereden geliyorsun?

- Cehennemden geliyorum ey hükümdar.

- Ne işin vardı cehennemde?

- Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim.

- Peki, getirdin mi bari?

- Hayır efendim getiremedim. Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar "Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir" dediler.

____________________________________________________________________________
İnternete yüksek hızla bağlanmak isteyenler için en etkin çözüm : Mynet Erişim ADSL
 
Cuma, Ocak 27, 2006
  [islami-hassasiyet] KURAN OKUMANIN YÜCELİĞİ HAKKINDA..
KURAN OKUMANIN YÜCELİĞİ HAKKINDA..

Peygamberimizin sahabalerinden Useyd b Hudayr'dan nakil bir olay :

Useyd b.Hudayr'ın çok güzel bir sesi vardı.Onun bu güzel sesi ve tatlı edasıyla okuduğu Kur'an-ı Kerim'i dinlemek peygamberimizin hoşuna giderdi.Hatta bir gün mescidde Kur'an okuduğunu duyan Resül-i Ekrem : " Şu Useyd ne güzel adamdır " buyurmuştu.

Useyd diyor ki :

Bir gece Bakara Suresi'ni okuyordum.Atımıda yanıma bağlamıştım.Kur'an okurken birden at hırçınlaşmaya başladı.Sustum.O zaman at da sakinleşti.Tekrar okumaya başladım,at yine hırçınlaşmaya,şahlanmaya başladı.Yine sustum atın hırçınlığı geçti.Bir daha okumaya başlayınca at yine hırçınlaşmaya başladı.Bunun üzerine bende okumaktan vazgeçtim.Oğlum Yahya ise ata yakın bir yerde yatıyordu.Atın çocuğa zarar vermesinden korkarak çocuğu geri çektim.Bu sırada başımı kaldırıp göğe baktığımda beyaz bulut gölgesine benzer bir sis içinde kandiller gibi bir takım cisimlerin parladığını gördüm.Sabahleyin bu olayı peygamber efendimize arz ettim.Resul-i Ekrem'de :

- Oku ey Useyd,oku ey Useyd ! diyerek o zaman okumaya devam edilmesi gerektiğini bildirdi.

Useyd sözlerine şöyle devam ediyor :

- Ya Resulullah,dedim.Atın Yahya'yı çiğnemesinden,endişelendim.Çünkü ata yakın bir yerde yatıyordu.Onun için okumayı kestim.O sırada başımı göğe kaldırınca,gökyüzünde bulut gölgesi gibi bir beyazlık içinde,kandillere benzeyen cisimlerin parlamakta olduğunu gördüm.Sonra bu beyaz gölge tabakası içinde parıltılarla göğe doğru çekilip gitti ve gözden kayboldu.

Bunun üzerine Resul-i Ekrem buyurduki :

- Ey Useyd ! O senin gördüklerin meleklerdi.Okuduğun Kur'an-ı Kerim'i duyup gelmişlerdi.Eğer okumaya devam etseydin,sabaha kadar seni dinlerlerdi.Herkes de onları görürdü.Halkın gözünden gizlenmezlerdi.

_________________
 
Bacımın örtüsü batmakta rezilin gözüne Acırım billahi tükrüğe tükürsem yüzüne

____________________________________________________________________________
Web Sitesi Sahibi Olmanın Tam Zamanı: Mynet Proservis Basit Paket: 25 YTL / Yıl
 
  [islami-hassasiyet] Bediüzzaman'ın Evrad veDuaları

Bediüzzaman'in Evrad ve Dualari

Evrad, sik sik ve devamli okunan dualar demektir. Ayni zamanda,
Farsçada vird; talebe, sakird, mürid demek olup ikisi arasindaki
iliskiye de isaret eder.(1) Yani Hak yolcusu bu azikla canli ve
diri kalir, yoluna devam eder. Ondan koptugu zaman da, pörsümeye,
solmaya, seytanin agina takilmaya kendini salivermis olur. "Kim
Rahman'in zikrinden yüz çevirirse, ona bir seytani musallat
ederiz. Artik o, onun yakin arkadasi olur." (2)

... Asrimizda iman ve Kur'an vadisinde büyük bir çigir açan,
Bediüzzaman Hazretleri, evrad u ezkar insani olarak da bize güzel
bir numune olmus, büyük bir bahtiyardir. Bediüzzaman'in evrad u
ezkar hayatinda iki sey dikkat çeker:

1-Evradda devamlilik
Her büyük Hak dostu gibi Üstad Bediüzzaman da, Allah Resulü'nün
(sas) "Az; ama devamli" olma ve "basladigi ibadeti birakmama"
sünnetlerine azami sekilde ittiba etmistir.

8,5 sene kadar kaldigi Barla'daki komsulari naklediyorlar:
"Üstadi, geceleri, Dershane-i Nuriye'nin önündeki bir mübarek
çinar agacinin dallari arasinda bulunan kulübecikte, sabahlara
kadar tesbihat ile ezkar ile terennüm eder görürdük. Hele bahar ve
yaz mevsimlerinde bu muhtesem agacin binlerce dallari arasinda
sevk ve cezbe içinde uçusan kuslar arasinda Üstadin böyle
sabahlara kadar çalismasini gördükçe,ne zaman uyur, ne zaman
kalkar bilemezdik. (3)

Kastamonu'nun medar-i iftihari olan Mehmed Feyzi Efendi ise söyle
diyor: "Gecelerde sabaha kadar calib-i dikkat bir hal-i hasine ile
ubudiyette bulunurlar. Yaz ve kis bu adetleri tahalluf etmez.
Teheccüd ve münacaat ve evradlarini asla terk etmezler. Hatta bir
Ramazan'da pek siddetli hastalikta alti gün bir sey yemeden
savm-i visal içinde ubudiyetteki mücahedelerini terk etmediler.
Komsulari her zaman derler ki: "Biz sizin üstadinizin sekiz sene
yaz ve kis geceleri, ayni vakitlerde, sabaha kadar hazin ve muhrik
sadasiyla münacaat seslerini dinler ve böyle fasilasiz devamli
mücahedesine hayretler içinde kalirdik." (4)

Bediüzzaman'in yetistirdikleri insanlar da hep böyle evrad u
ezkarla hemdem, teheccüdde berdevam agzi duali mana insanlari
olagelmislerdir. Onlardan biri olan Zübeyr Gündüzalp tavsiyelerinde
"Evrad u ezkara ihtimam.. azami ihtimam" derken, baska bir yerde,
"Evrad, hizmetin lezzetini artirir." (5) diyerek bir baska hususa
isaret etmektedir.

... Evrad u ezkarin terk edildigi yerde enaniyetler kabarir, gerilim
azalir. Ortada bir sürü his insani kalir. Ama "kalp insani asla;
ama ruh insani katiyen"... Evet, maneviyatsiz, kuru bir okuma ayri
bir bela ve ayri bir marazdir.

2-Zikrederken tefekkür etmeli

Bediüzzaman okudugu evradi, tefekkürle içine sindire sindire
okurdu. Hatta birçok hakikatin kalbine evrad okurken tülu ettigini
eserlerinde görüyoruz. Bu tefekkürlere misal olarak 10. Mektup'ta,
Sah-i Naksibendi'nin Evrad-i Kudsiye'sini okurken, Tarihçe-i
Hayat'ta geçen bir mektubunda namaz tesbihatini okurken kalbine
gelen manalara bakilabilir. (6)

Üstad Bediüzzaman, okudugu virdlerin çogunu "üstadlarimdan"
dedigi (7) Naksi-Halidi Seyhi Ahmed Ziyaüddin Gümüshanevi (ks)
Hazretleri'nin tertip etmis oldugu 3 ciltlik Mecmuatü'l-Ahzab isimli
dua kitabindan seçmistir. Zaten kendisi Sungur agabeyin nakline
göre Mecmuatül ahzabi 15 günde bir hatmedermis ki,bu 6 Kur'an
kalinliginda dua demektir.
Bediüzzaman, zikir ve tefekküre önem verirken yaptigi zikirler
söyle:

1-Cevsen
"Kur'an'in hakiki ve tam bir nevi münacaati ve Kur'an'dan çikan
bir çesit hülasasi olan Cevsen-i Kebir." (8) dedigi bu duayi
Türkiye'de meshur eden Bediüzzaman Hz. olmustur. Kendisi de
Cevseni her gün okuyarak hayatinin son kirk senesi bu adetini
terketmemistir.(9)

Bin hususiyeti bulunan Cevsen-i Kebir (10) dedigi Cevsen'in pek çok
dünyevi faidesini de hayatinda bizzat görmüstür. Mesela
Emirdagi'nda bir zehirlenmesi esnasinda, "Cevsen-ül Kebir gibi
evrad-i kudsiyelerin feyziyle ölümden muhafaza olunuyorum. Fakat,
hastalik, izdirap çok siddetlidir." (Tarihçe-i Hayat-461) derken
Emirdag Lahikasi'nda ise, "Düsmanlarimin maddi-manevi zehirlerine
karsi gerçi Cevsen ve Evrad-i Kudsiye-i Sah-i Naksibend beni
ölüm tehlikesinden, belki yirmi defa kudsiyetleriyle kurtardilar."
demektedir. (Emirdag, 1/145)
Cevsenin "binbir esma-i ilahiyi havi oldugunu her günde 2-3 defa
ezberden okurdu.

2- Celcelutiye
Hz. Ali (kv)'ye dayandirilan, Imam Gazali'nin serh yazdigi bu
duayi da sik sik okurdu. Bediüzzaman Hz.nin Sia kaynakli
rivayetlere egilerek, aralarindan ehl-i beytin tertemiz kanaliyla
gelenleri seçmesi ve bizlere tanitmasi ittihad-i Islam adina çok
manidardir.

3-Hizb-i Masun
13. Sua'da gördügümüze göre, Imam-i Gazali Hazretleri'nin
tertip ettigi bu duayi da okuyordu. Bu dua Fethullah Gülen
Hocaefendi'nin tertip ettigi Dua Mecmuasi'nda mevcuttur.

4- Imam-i Safii'nin bir münacaati
Bediüzzaman '8-9 senedir duamdir dedigi bu münacaat için; "Hatta
münacaatin en güzeli ve ciddisi ve en yücesi...olan Imam-i
Safii'nin meshur bir münacaatini çok defa okuyordum." ifadesini
kullanir.

5- Abdülkadir Geylani'nin bir münacaati
Üstadin düzenledigi Hizb'ül Hakaik-i Nuriye adli evrad(dua)
kitabinin sonlarinda yer alan bu münacaat da muhtesem bir duadir.
Bediüzzaman Hz. bu duanin basinda Arabi ibarelerle bir açiklama
düsmüstür ki kisa tercümesi söyledir: "Allah'im, günahlarim
boynumu büktü. Günahlarimin çoklugu ile utaniyorum. Ve
gafletimin siddeti sesimi kisti. Senin rahmet kapini çaliyorum.
Ve magfiret kapinda seyyidim ve senedim Seyh Abdülkadir Geylani'nin
-Senin kapinda makbul olan nidasiyla- nida ediyorum."

6-Evrad-i Kudsiye-i Sah-i Naksibend
Yine üstadin düzenlemis oldugu dua kitabinda var olan bu dua
için Bediüzzaman: Hz. "Sah-i Naksibendi'nin kudsi bir duasidir
ki, Hazret-i Peygamber (sas)'den manevi alemde ders almis." der

Abdülkadir Badilli'nin nakline göre Üstad bu evradi da ezbere
biliyormus. (Bkz. Badilli a.g.e., 791.)

8- Delaili'n-Nur:
Bediüzzaman Hz.nin düzenledigi Delaili'n-Nur, evliyanin
büyüklerinin salavatlarini içine alan çok mükemmel bir salavat
kitabidir.

9- Sekine:
Üstad Hazretleri, Imam-i Gazali' den aldigi bu duayi kendine
daima vird edinerek bütün evradlari zamanla degistigi halde onu
hiç birakmamistir.

10- Veysel Karani'nin münacaati:
Tabiinin büyügü Üveys el Karani'nin bu münacaati da Bediüzzaman
Hz.nin devamli okudugu dualardandir.

11-6 ayeti kerime:
Ayrica Hazreti Bediüzzaman aksam namazindan sonra devam ettigi ve
Lem'alar'in basinda zikrettigi 6 ayet-i kerimeyi 33'er defa
okumus...

Aksam-yatsi arasini "çok kiymetdar dua vakti" oldugunu
belirterek, hatta bu zamani degerlendirmeyen talebelerini ikaz
etmistir..

Bunlar Bediüzzamanin okudugu dua ve evradin tamami degildir.Biz
sadece bazilarini nakledelim istedik.
Son olarak Bediüzzaman'in evrad okuyus seklini nakledelim.
Talebelerinden ögrendigimize göre önce Delaili'n-Nur'daki
salavatlardan bir kismini okur; daha sonra ara vererek diger
evradlarini okur; en sonunda yine Delaili'n-Nur'daki salavatlarla
tamamlardi. "Iki salavat arasinda okunan dua makbuldür." derdi.

DIPNOTLAR
(1) Büyük Lügat-TÜRDAV Yayinlari
(2) Zuhruf; 36
(3) Tarihçe-i Hayat, sh. 166, Envar Nesriyat.
(4) Tarihçe-i Hayat, sh. 327
(5) Altin Prensipler, S:38-Yeni Asya Nesriyat.
(6) Tarihçe-i Hayat, sh. 298
(7) Bkz. Es'ad Cosan, Güncel Meseleler, Seha Nesriyat.
(8) Sözler, sh. 441, Sözler Yayinevi
(9) Abdülkadir Badilli, Risale-i Nur'un Kudsi Kaynaklari, sh. 739,
Envar Nesriyat.
(10) Lemalar, sh. 183, Yeni Asya Nesriyat.

Kaynak:
www.cevaplar.org
Salih Okur


--
Emrolunduğun gibi,dosdoğru ol.
Grup Adresi               :beyzade@googlegroups.com
Grup Sayfa Adresi      : http://groups.google.com.tr/group/beyzade
Grup Sahibi                :beyzade-ower@googlegroups.com  
Soru(n)larınız için        : beyzadegrup@gmail.com
 
  [islami-hassasiyet] Şüphesiz Allah kıyamet gününde müminlerin arasını düzeltir

Enes b. M�lik nakleder: Resulullah (as) oturmakta iken birden bire di�leri
g�r�necek �ekilde g�ld���n� g�rd�k. �mer sordu: "Anam babam hakk� i�in s�yle
ya Resulallah, seni g�ld�ren �ey nedir?" Hz. Peygamber (as) cevap verdi:

- �mmetimden iki ki�i, izzet sahibi olan Rab Teala'n�n huzurunda diz
��km��ler, birisi ��yle diyor: "Ya Rabbi, karde�imden benim hakk�m� al�ver."
Allah (su�lanana): "Karde�inin hakk�n� ver!" buyurdu.

- Ya Rabbi, dedi, iyiliklerimden (ona verecek) hi�bir �ey kalmad�.

- Ya Rabbi, �yleyse g�nahlar�mdan bir k�sm�n� y�klensin, dedi (�ikayet
eden).

Bu s�rada Resulullah (as)'�n g�zleri ya�la doldu. Sonra ��yle buyurdu: "Bu
ger�ekten korkun� bir g�nd�r. �yle bir g�n ki, insanlar g�nahlar�ndan bir
k�sm�n�n (ba�kas� taraf�ndan) y�klenilmesine ihtiya� duyacaklard�r." Sonra
��yle devam etti: "Aziz ve Cel�l olan Allah �ikayet sahibine ��yle diyecek:
"Ba��n� kald�r ve Cennet bah�elerine bak!" O ba��n� kald�racak ve
hayk�racak:

- Ya Rabbi, g�m��ten �ehirler ve incilerle s�slenmi� alt�ndan k��kler
g�r�yorum. Bu hangi peygambere, hangi �ehide aittir?

- Bana bedelini verenindir! diyecek (Allah).

- Peki buna kim sahip olabilir ya Rabbi?

- Ona sen sahip olabilirsin!

- Nas�l ya Rabbi?

- Karde�ini affederek!

- Affettim gitti ya Rabbi!

Bunun �zerine y�ce Allah buyaracak ki: "Karde�inin elinden tut ve onu
cennete koy!"

Resulullah (as) devamla ��yle buyurdu: "Allah'tan korkun, aran�zdaki
m�nasebetleri d�zeltin (Enfal 8/1). ��phesiz Allah k�yamet g�n�nde
m�minlerin aras�n� d�zeltir"

Nurlar Hazinesi, �bn Arabi, http://www.blogcu.com/ibnarabi/


Enes b. Mâlik nakleder: Resulullah (as) oturmakta iken birden bire dişleri görünecek şekilde güldüğünü gördük. Ömer sordu: "Anam babam hakkı için söyle ya Resulallah, seni güldüren şey nedir?" Hz. Peygamber (as) cevap verdi:

 

- Ümmetimden iki kişi, izzet sahibi olan Rab Teala'nın huzurunda diz çökmüşler, birisi şöyle diyor: "Ya Rabbi, kardeşimden benim hakkımı alıver." Allah (suçlanana): "Kardeşinin hakkını ver!" buyurdu.

 

- Ya Rabbi, dedi, iyiliklerimden (ona verecek) hiçbir şey kalmadı.

 

- Ya Rabbi, öyleyse günahlarımdan bir kısmını yüklensin, dedi (şikayet eden).

 

Bu sırada Resulullah (as)'ın gözleri yaşla doldu. Sonra şöyle buyurdu: "Bu gerçekten korkunç bir gündür. Öyle bir gün ki, insanlar günahlarından bir kısmının (başkası tarafından) yüklenilmesine ihtiyaç duyacaklardır." Sonra şöyle devam etti: "Aziz ve Celîl olan Allah şikayet sahibine şöyle diyecek: "Başını kaldır ve Cennet bahçelerine bak!" O başını kaldıracak ve haykıracak:

 

- Ya Rabbi, gümüşten şehirler ve incilerle süslenmiş altından köşkler görüyorum. Bu hangi peygambere, hangi şehide aittir?

 

- Bana bedelini verenindir! diyecek (Allah).

 

- Peki buna kim sahip olabilir ya Rabbi?

 

- Ona sen sahip olabilirsin!

 

- Nasıl ya Rabbi?

 

- Kardeşini affederek!

 

- Affettim gitti ya Rabbi!

 

Bunun üzerine yüce Allah buyaracak ki: "Kardeşinin elinden tut ve onu cennete koy!"

 

Resulullah (as) devamla şöyle buyurdu: "Allah'tan korkun, aranızdaki münasebetleri düzeltin (Enfal 8/1). Şüphesiz Allah kıyamet gününde müminlerin arasını düzeltir"


 


____________________________________________________________________________
Web Sitesi Sahibi Olmanın Tam Zamanı: Mynet Proservis Basit Paket: 25 YTL / Yıl
 
  [islami-hassasiyet] Cuman�z m�barek ve hay�rlara vesile olsun.
Günün Ayet-i Kerimesi

Ey iman edenler! ALLAH' dan korkun ve doðrularla beraber olun.
Tevbe Suresi: 119

Günün Hadis-i Þerifi

"Her kim, önemsemeyerek, Cuma namazýna gitmeyi üst üste üç kez terkederse,
ALLAH onun kalbini mühürler."
Ebûl Câd radýyallahu anh. Tirmizî.

Günün Duasý

Ey ALLAH’ým, habibin, efendimiz Hz.Muhammed Mustafa' ya (sav) ve âline salat eyle ve göðsümü hasetten temizle ki, insanlardan hiçbirini kendisine verdiðin bir nimetten ötürü kýskanmayayým.
Âmîn... Âmîn... Âmîn...

Günün Sözü

"Öfke ve hýrstan korunmuþ olan kurtulmuþtur."
Ömer bin Abdülazîz


Bring words and photos together (easily) with
PhotoMail - it's free and works with your Yahoo! Mail.
 
  [islami-hassasiyet] CenneT
133-Rabbinizin baðýþýna, ve geniþliði göklerle yer arasý kadar olan, Allah’a karþý gelmekten sakýnanlar için hazýrlanmýþ bulunan cennete koþun.
 
134-Onlar bollukta ve darlýkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanlarý affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.
 
135-Yine onlar, çirkin bir iþ yaptýklarý, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ý hatýrlayýp hemen günahlarýnýn baðýþlanmasýný isteyenler -ki Allah’tan baþka günahlarý kim baðýþlar- ve bile bile, iþledikleri (günah) üzerinde ýsrar etmeyenlerdir.
 
136-Ýþte onlarýn mükafatý Rab’leri tarafýndan baðýþlanma ve içinden ýrmaklar akan cennetlerdir ki orada ebedi kalacaklardýr. (Allah yolunda) çalýþanlarýn mükafatý ne güzeldir!
 
Al-i Imran Suresi


sent by: Ali Murat OCAKLI


Bring words and photos together (easily) with
PhotoMail - it's free and works with your Yahoo! Mail.
 
  [islami-hassasiyet] Sabah Erken Kalkmanın Fazileti

SABAH ERKEN KALKMANIN BEREKETİ

'De ki: Sabahın Rabbine sığınırım.'(Felak Suresi, 113)

Bereket sabah başlar. Gün ortasında uyanmak, neredeyse günü bitirmek, zamanı tüketmek demektir. Tüm canlılar sabahın ilk ışıklarında uyanıp yiyecek aramaya, yani çalışmaya başlarlar. İnsanların da rızıklarını kazanmak için, erken kalkma zorunlulukları vardır. Aksi takdirde bereketsiz ve şevksiz bir hayat sürmeleri kaçınılmazdır.

Geceyi eğlence alemlerinde geçirip, günü yarım yaşayanların, yaradılışa aykırı olan bu tavır ve davranışlarından ötürü, tüm hayatlarında bir bereketsizlik hakim olur. Ayrıca toplumun büyük çoğunluğunun yaşadığı olayları ve haberleri de, hep geriden takip ederler.

"O sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi bir sükun (dinlenme), güneş ve ay'ı bir hesap (ile) kıldı. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen Allah'ın takdiridir." (En'am Suresi, 96)

Yüce Allah, yarattığı tüm varlıkları ve kainatı, ayetin ifadesiyle, bir sistem, hesap ve düzen içinde tertiplemiştir. Geceyi dinlenme, gündüzü çalışma olarak, insanları da bu sisteme uygun şekilde yaratmıştır. Günün ilk saatleri olan sabahı uykuda geçirerek yaradılışa aykırı davranıldığında, her şeyde olduğu gibi, burada da bir çok olumsuzlukları beraberinde getirmektedir.
Erken kalkıp günü en başından yaşamak, hem daha zinde olmamızı sağlar, hem de verimli çalışarak gün içinde yapılacak işlerin bir çoğunu, henüz gün yarılanmadan bitirmemize sebep olur. www.nuranyelkenci.com

"Doğrusu gece neşesi (gece ibadeti, insanın iç dünyasında uyandırdığı) etki bakımından daha kuvvetli, okumak bakımından daha sağlamdır. Çünkü gündüz, senin için uzun uğraşılar vardır." (Müzzemmil Suresi, 6-7)

Ayette Yüce Allah, ibadetleri, sessizliğin ve konsantrasyonun yoğun olduğu zaman olan, gece yapılmasının daha makbul olacağını bildirmektedir. Dolayısıyla geceleri uyku ve ibadetle geçirmemizi tavsiye etmektedir. Daha sonra "gündüz için uzun uğraşlar vardır" ifadesiyle, insan yaradılışına en uygun olan bu durumu bildirmektedir.

'…Yarattığı şeylerin şerrinden, Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,'(Felak Suresi, 113)

Yukarıdaki ayette, "gecenin şerrinden Sana sığınırım" bilgisi, buradan gece yaşantısının insanın yaradılışına uygun olmayan bir zaman olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu zaman diliminin uykuda ve ibadetle geçmesi, insanlar için en hayırlı olanıdır.

Bir başka ayette ise, "Ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha;" (Tekvir Suresi, 18) ifadesiyle sabahın sağlık açısından da önemine dikkat çekilmektedir. Bilindiği gibi oksijenin en bol olduğu saatler sabah saatleridir. Tüm yeşil bitkiler, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte kendi besinlerini üretmek üzere, karbondioksiti alarak oksijeni havaya vermeye başlarlar. Güneş battıktan sonra ise, tıpkı bizler gibi solunum yapmaya, yani oksijeni alıp karbondioksiti dışarı vermeye başlarlar. Görüldüğü gibi Yüce Allah, bir lütuf olarak sabah saatlerinin çalışmaya başlamak için en uygun zaman olduğunu ayetler doğrultusunda haber vermiştir. Bu durumun daha bilmediğimiz sayısız hikmetleri olduğu da bir gerçek.

Erken kalkmak tüm yaratılmışlarla beraber uyanmaktır. Ayette dediği gibi "nefes alan sabahı" yakalamaktır. Güneşin muhteşem doğuşunu, izleyerek güne başlamak, bu heyecanı ve şevki yaşamakla beraber, insanları bekleyen ışıl, ışıl yeni günü müjdelemektedir. Bu durumu alışkanlık haline getirip, yaşam boyu hayata geçirip yaşayanlar, genç ve dinç yaşlanarak, moralleri daima yüksek olup, yaşamlarına huzur ve bereket hakim olur.


--
Emrolunduğun gibi,dosdoğru ol.
Grup Adresi               :beyzade@googlegroups.com
Grup Sayfa Adresi      : http://groups.google.com.tr/group/beyzade
Grup Sahibi                :beyzade-ower@googlegroups.com  
Soru(n)larınız için        : beyzadegrup@gmail.com
 

ARCHIVES
Kasım 2005 / Aralık 2005 / Ocak 2006 / Şubat 2006 / Mart 2006 / Nisan 2006 / Mayıs 2006 / Haziran 2006 /


Powered by Blogger