islami hassasiyet
Pazar, Ocak 29, 2006
  [islami-hassasiyet] Imam�i Azam Ebu Hanife Hz.
Hammad bin Ebi Süleymân ve Ýmam–ý A’zam Ebû Hanife münazara için insanlarýn toplandýklarý meydana gittiler. Dehri her zamanki gibi kürsüye çýkýp karþýsýna birisinin çýkmasýný istedi. Daha çocuk denecek kadar genç olan Ýmâm–ý A’zam Ebû Hanife onun karþýsýna çýktý. Dehri Ýmâm–ý A’zam’ý görünce hakâret etmeye baþladý. Ýmâm–ý A’zam; “Hakareti býrak söyleyeceðini söyle de görüþelim” dedi. Dehri, Ýmam’ýn cesaret ve aceleciliðini görünce hayret ederek, ona þöyle dedi: “Var olan þeyin baþlangýcý ve sonu olmamak mümkün müdür?” Ýmâm–ý A’zam þöyle cevap verdi:

“Sayýlarý bilir misin? Dehri; “Evet” deyince, Ýmâm–ý A’zam; “Birden önce hangi sayý vardýr?” dedi. Dehri; “Birden önce bir þey yoktur” dedi. Bunun üzerine Ýmâm–ý A’zam buyurdu ki: “Mecâzi olan bir yani bir sayýsý sözünden önce bir þey olmayýnca, hakiki bir olandan önce nasýl bir þey olabilir?” Bu söz üzerine dehri baþka sorular sormaya baþladý. Aralarýnda þu konuþmalar geçti: Dehri dedi ki: “Hakiki bir olanýn yüzü hangi taraftadýr? Çünkü her þey yönlerden yani sað, sol, ön, arka, üst, alt yönlerinde bir yerde bulunur?” Ebû Hanife; “Mumu yakýnca, ýþýðý hangi taraftadýr?” diye sordu. Dehri; “Mumun ýþýðý her tarafta aynýdýr” dedi. Bunun üzerine Ýmâm–ý A’zam; “Mecâzi olan bir nurun, ýþýðýn hali böyle olursa, daimi ve ebedi olup, eni boyu olmayan, göklerin ve yerlerin nuru olanýn hali nasýl olur?” buyurdu. Dehri cevap veremedi.

Dehri yine dedi ki: “Her var olanýn muhakkak bir yeri vardýr. O’nun yeri neresidir?” Ýmam–ý A’zam Ebû Hanife biraz süt getirip; “Bu sütte yað var mýdýr?” buyurdu. Dehri; “Evet vardýr” dedi. Ebû Hanife; “Yað bu sütün neresindedir?” diye sorunca, dehri; “Hiçbir yerine mahsus deðildir?” dedi. Ýmâm–ý A’zam Ebû Hanife hazretleri; “Yok olanýn bir hali böyle olursa, göklerin ve yerlerin yaratýcý daimi ve ebedi olanýn hali niçin böyle olmasýn?” buyurdu. Dehri yine cevap veremedi.

Dehri son olarak; “Þimdi O ne iþ yapmakla meþgûldür?” diye sordu. Ýmâm–ý A’zam Ebû Hanife hazretleri buyurdu ki: “Sen bana bütün suâlleri kürsüden sordun. Ben hepsine cevap verdim. Þimdi sen oradan bir kerecik inip benim yerime gel, ben kürsüye çýkayým ve oradan cevap vereyim” dedi. Dehri kürsüden inip Ebû Hanife kürsüye çýktý ve; “Allah–ü Teala senin gibi bir müþebbihi yani Allah–ü Teala’yý diðer varlýklara benzeten kimseyi kürsüden indirir, benim gibi bir muvahhid yani Allah–ü Teala’yý her bakýmdan tek ve bir bilen bir kimseyi kürsüye yükseltir. Þimdi O’nun iþi budur” buyurdu ve Rahman sûresinin yirmi sekizinci âyet–i kerimesinin sonunu okudu. Kendi sorduðu sorulara verilen cevaplar karþýsýnda susan ve âciz kalan dehri, Ýmâm–ý A’zam’a kendine soracaðý sorularýn sorulmasýna tahammül edemeyerek, söyleyecek söz bulamadý.

Ýmâm-ý A’zam Ebû Hanife hazretleri, Hammad bin Ebi Süleyman’ýn derslerine yirmi sekiz yýl devam edip emsalsiz bir dereceye ulaþtý, daha ders aldýðý sýralarda fýkýhta tanýnýp meþhûr oldu. Bu hususta þöyle demiþtir: “Ben ilim ve fýkýh ocaðýnda yetiþtim. Ýlim erbabýyla beraber bulundum. Fýkýhta en deðerli bir hocaya devam ettim”. Hocasý Hammad’ýn dersine devam ettiði sýrada sýk sýk Hicaz’a gidip Mekke ve Medine’de çoðu Tabiinden olan âlimler ile görüþür, onlardan hadis rivayeti dinler ve fýkýh müzakereleri yapardý. Ýmâm–ý A’zam’ýn hocalarýndan en meþhûru, fýkýh ilminde hocasý olan Hammâd bin Ebi Sülaymân’dýr.

Ýmâm–ý A’zam Ebû Hanife hazretlerinin Kûfe’de tahsil ettiði hocalarýndan bazýlarý þunlardýr:

Âmir bin Þerâhil eþ–Þa’bi, Süleyman bin Mihran el–A’meþ, Ebû Ýshak es–Sebii, Hâkim bin Uteybe, Mansûr bin Mu’temnir et Teymi.
 
Yeni Mesaj Gazetesi 17/08/2001


sent by: Ali Murat OCAKLI


Bring words and photos together (easily) with
PhotoMail - it's free and works with your Yahoo! Mail.
 




<< Home

ARCHIVES
Kasım 2005 / Aralık 2005 / Ocak 2006 / Şubat 2006 / Mart 2006 / Nisan 2006 / Mayıs 2006 / Haziran 2006 /


Powered by Blogger