islami hassasiyet
Pazar, Nisan 30, 2006
  [islami-hassasiyet] Babalar ve oğullar (ve de kızlar) için balık tutma dersleri
Babalar ve oğullar (ve de kızlar) için balık tutma dersleri

Bahar yüzünü gösterdi. Çiçeklerin selamını karşılamaya bile vaktimiz olmuyor. Bilmem sizin de üzerinize üzerinize geliyor gibi oluyor mu bahar?

Bana hep öyle olur; sanki her köşedeki çiçeğin hatırını sormam lazımmış gibi, sanki ağacın her dalındaki diriliş kokusunu koklamam gerekiyormuş gibi... Ama yetişemem; sanki yol kenarındaki o erik ağacını küskün bırakmış gibi, sanki yeterince seyredemediğim o kelebeğin kalbini kırmış olurum. Bu yaz, bir baba olarak, beş yaz öncesinde, oğlum Furkan’la birlikte balık tutarken inşa ettiğimiz “balık tutma felsefesi”ni kaleme almaya niyetlendim.

Babalar ve oğullar (ve tabii kızlar) için birlikte balık tutma ya da tutamama, birlikte uçurtma yapıp uçurma ya da uçuramama sayısız hayat derslerini barındırıyor içinde. Gökçeada’nın sakin rıhtımının ucunda, o zamanlar 12 yaşlarındaki oğlumla, oltalarımızı ucundaki yemlerle denizin duru maviliğine daldırdığımızda, hiç aklımıza gelmeyen, hiç hesapta olmayan dersler aldık. Babaların baba olma imtiyazlarını, balık tutmayı da vesile ederek, oğullarına ve kızlarına hayat dersi olarak sunmaları adına kendimizce yaptığımız “balık tutma felsefesi”nin bazı maddelerini yazıyorum.

Rasgele!

Oltanı denize attığında, aslında denize değil de bir belirsizliğe uzatmış olursun umutlarını. Büyük ihtimalle her şeyin tanımlandığı, tartıldığı, çerçevelendiği, ölçüldüğü, hesaplandığı şehirlerde yaşayan biri olarak, oltanın ucuna balık gelmesini beklemek olağandışı bir deneyimdir. Belki de ilk defa hayatın kendisiyle temas edersin oltan sayesinde. Oltan suların dibine doğru ağarken, sen de “tevekkül”ü kalbine indirirsin bilerek ya da bilmeden. Umutla beklerken, sakin maviliğin altında senin için hazırlanmış müjdeye selam verirsin, küçük bir balığın çırpınışıyla yüzünün kıvrımlarında saklı sevincin su yüzüne çıkmasına tanık olursun. Olta atarsın. Balığı parayla almaya benzemiyor bu; tartısı yok, neyi ne kadar alacağını bilemiyorsun, alıp almayacağını da bilmiyorsun. Oltanı denizin kıpırtılarına daldırırken, kendini de kaderin tatlı salınımlarına bırakırsın. Oltanın ucunda çırpınan bir balık, sana sunulan bir lûtfun titrek tecellisidir; hayatın ve varlığın kendisi gibi bir sürprizdir. Şaşırtır, sevindirir ve minnettar eder. Sürprizlerden arındırılmış, belirsizlikleri ayıklanmış bir şehir hayatından farklı bir yerdesin artık. Hayatla bahse girmiş gibisindir, oltanın bir ucunda sen diğer ucunda kısmetin beklerken.

Oltana hemen balık gelmeyebilir; kısmetsizsin demek değildir bu. Kısmetin şimdide değil, sonraya saklanmıştır. Hayatın içine küçük bir yemle kattın kendini, umudunu diplerde hiç göremediğin, hiç bilemediğin akışlara emanet ettin. Garantisi olmayan bir kıpırtının içine kendini salıvermen hayatın nabzını hissettirir sana ki bu da herkese nasip olmayan bir kısmettir.

Oltanın ucunda tatlı bir çekiş duyarsın ara sıra, anlaşılan o ki kısmetin geldi, gelmek üzere. Sen balığın peşindeyken, balık da oltanın ucundaki kısmetinin peşindedir. Bazı olur ki, balık kısmetini alır, sen balıktan kısmetini alamazsın. Yemini yeyip oltaya takılmadan gider. Bu da bir kazanımdır senin için. Yüzünü hiç görmediğin bir balığı besledin; ona hazır bir ikramda bulundun. Yemi kaybettim diye üzülme sakın, kaybettiğin her yem, sonradan tutacağın başka bir balığı büyütmek içindir. Oltanın ucunda, taze ve iri bir balık gördüğünde, onun da senden önceki oltacıların yemleriyle beslediği bir balık olabileceğini düşün. Güzel değil mi, balıkçıların birbiri için bilmeden balık beslemeleri?

Oltanı atıp beklemeye koyulduğunda, dünyadan koparsın, bütün beklentilerini küçük bir balığın çırpınışına indirirsin. Mutlu olman için balığın oltana gelip takılması yeter sana. Sadece balık, sadece balık, sadece balık! Belki yemeyeceksin bile! Belki doyurmayacak bile seni! Oltanın ucundaki o kıpırtıyı beklerken, şimdi daha iyi anlayabilirsin seni mutsuz edenin ya da yeterince mutlu olmanı engelleyenin beklentilerinin çokluğu olduğunu. Oltanı ve umutlarını salıverdiğin gölün, denizin, derenin duru suları gibi duyguların da durulanır. Balık gelse de gelmese de, hiç hesapta olmayan o büyük balığı yani mutluluğu yakaladın.

Ve sonunda balık geldi. Sana doğru çırpınarak yaklaşıyor. Kalbindeki kıpırtıyı, yüzündeki sevinci, göğsündeki genişlemeyi bir düşün. Sevincin gölgesiz, kalbinin kıpırtıları eşsiz ve ruhunun ferağlığı sınırsızdır. Oltanın ucunda çırpınan bir balıktan fazlasıdır. Balık tutmaya, tutulmaya değmez mi?



--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
You received this message because you are subscribed to the Google Groups "islami-hassasiyet" group.
To post to this group, send email to islami-hassasiyet@googlegroups.com
To unsubscribe from this group, send email to islami-hassasiyet-unsubscribe@googlegroups.com
For more options, visit this group at http://groups.google.com/group/islami-hassasiyet
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
 




<< Home

ARCHIVES
Kasım 2005 / Aralık 2005 / Ocak 2006 / Şubat 2006 / Mart 2006 / Nisan 2006 / Mayıs 2006 / Haziran 2006 /


Powered by Blogger