islami hassasiyet
Salı, Mayıs 30, 2006
  [islami-hassasiyet] Efendi Hazretleri’nden

 

Ey iman edenler! Allah'a ve Resulüne hıyanet etmeyiniz.

Böyle yaparsanız, bilerek emanetlerinize hıyanetlik etmiş olursunuz.
Âyeti Celile’nin sebebi nüzülûnu anlatalım: Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem, Beni Kurayza yahudilerinin kalelerini muhasara etti. Kurayzalılar Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem’den Şam topraklarında Eriha denilen mahalle göç etmelerini istediler.
Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Selllem beni Kurayza'ya Saad ibni Muaz'ın hükmüne razı olmalarından başka hiç bir şeye müsaade etmiyeceğini bildirdi. Yahudiler bu teklifi kabul etmediler ve Cenâbı Resûl Sallallahü Aleyhi ve Sellem’den, Ebu Lübabe'yi kendilerine göndermesini istediler.
Ebu Lübabe onların nasihatçısı idi, çünkü malları ve ehli iyâli yahudilerin içersinde idi. Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Selllem Ebu Lübabe'yi onlara gönderdi, onlar:
"Ey Ebu Lübabe! Ne dersin? Saad ibni Muaz'ın hükmüne razı olalım mı?" diye sordular. Ebu Lübabe eliyle boğazını işaret ederek, Saad hakkındaki düşüncesini onlara bildirdi. Bu işaret: "Saad'ın hükmü keskindir. Sakın buna razı olmayın." demekti. Bu bir hıyanetti, ama olmuştu bir kere.
Ebu Lübabe buyuruyor: "Onlara işaret ettim. Vallahi ayaklarım oradan ayrılmadan, Allah ve Resulü’ne hıyanet ettiğimi bildim." diyor. Sonra, Ebu Lübabe hiç etrafına bakınmadan ve Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem’e uğramadan doğru mescide gitti ve kendini mescidin direklerinden birine bağladı da: "Vallahi ölünceye kadar, yahut Allah tevbemi kabul edinceye kadar yiyecek, içecek tatmayacağım." dedi.
Ebu Lübabe'nin bu durumu Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Selllem’e ulaşınca, Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem: "Bana gelmiş olsaydı, onun için istiğfar ederdim, fakat o yapacağını yapmış, Allahü Tealâ tövbesini kabul edinceye kadar onu çözüp salamam." buyurdu.
Ebu Lübabe bu hâlde yedi gün mescidde kaldı, bayılıncaya kadar bir şey yemedi ve bir şey içmedi, sonra Allahü Tealâ tövbesini kabul etti. Kendisine tövbesinin kabul edildiği haber verilince, Ebu Lübabe bu defa: "Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Selllem gelip beni çözünceye kadar, vallahi kendimi çözmem." dedi.
Sonra Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem Efendimiz mübarek elleriyle Ebu Lübabe'nin düğümlerini çözdü. Tövbesi kabul edilen ve ipten kurtulan Ebu Lübabe: "Ey Allah’ın Resulü! Tövbemin tamam olması için, günah isabet eden kavmin arasında bulunan evimden ayrılacağım ve bütün malımdan sıyrılacağım." dedi. Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem ise: "Tasadduk etmen için malının üçte biri kâfidir." buyurdu.
Bunun üzerine bu Âyeti Celîle nazil oldu. Şeriatın aleyhine konuşmak Allah’a hainliktir. Insanoğlu kendi kârı için Allah'a hainlik edebilir. Insanlar arasındaki alacaklar da, verecekler de hep emanettir. Meselâ: Bir kimsenin baltası odun kesmek için emaneten alınsa da, sonra onunla taşa vurulsa, bu, emanete hainlik demektir.
(Va’lemû) Biliniz, (innemâ) ancak, (emvâlüküm) mallarınız, (ve evlâdüküm) ve çocuklarınız, (fitneh) fitnedir. (Ve innallâhe) Muhakkak Allah, (indehû) onun yanındadır, (Ecrun Azıym) Büyük Ecir.
"Biliniz ki! Mallarınız ve evlâdınız birer fitne (imtihan) dir. Şüphesiz büyük mükafat ise Allah katındadır." Insanlara isabet eden musibetlerin çoğu mal ve evlât sebebiyledir. Bakın! Ebu Lübabe'nin hainliğine kim sebep oldu? Evlâtları ve malı değil mi? Şeytan bir dakika zaman bulsa, insanları yoldan çıkarmaya çalışıyor. Bizler de bir dakika müsait bir zaman bulduğumuzda bir insanı doğru yola almaya çalışalım.
onra, bu peygamberlerle salih kimselerin arkalarından (kötü) bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, şehvetlerine uydular. Bunlar da cehennemdeki Gayya vadisini boylayacaklardır."
Alâuddini Attar Kuddise sırruhu büyük bir zenginin oğlu idi. Şahı Nakşibend Hazretlerinin de bir kızı varmış. Hanımına "Kızımız ne zaman bulûğa ererse, bana haber ver." demiş.
Nakşibend Hazretleri bir gün kızının bulûğa erdiğini haber almış, derhal medreseye gitmiş, bakmış ki Alâuddini Attar Kuddise sırruh bir köşeye çekilmiş, bir hasır üzerinde oturuyor. Alâuddin Attar mürşidini görünce, ayağa kalkmış, onun elini öpmüş. Nakşibend Kuddise Sırruh Hazretleri: "Oğlum! Ben elimi öptürmeye gelmedim. Bir kızım var. Onu sana teklif etmeğe geldim." demiş.
Alâuddini Attar Kuddise Sırruhu Hazretleri: "Bu benim için büyük bir nimettir; ama görüyorsunuz altımda eski çürük bir hasır ve yanımda çamurdan yapılmış bir çömleğimden başka bir şeyim yok." demiş.
Nakşibend Kuddise Sırruhu Hazretleri buyurmuşlar ki:
"Oğlum! Senin ve onun, Allahü Tealâ'nın indinde mukadder bir rızkınız vardır ki, onun ne şekil geleceğini siz bilmezsiniz." demiş ve kızını ona nikâhlamış.
Alâuddini Attar Kuddise Sırruhu Hazretleri çok zengin birisinin oğluydu. Babasının mirasından tek bir kuruş dâhi kabul etmeyerek, Buhara medreselerinden birine ilim tahsili için gitmişti. Sonunda Nakşibend Kuddise Sırruhu Hazretlerinin hem damadı, hem de halifesi oldu.
Iman eden kimselerin, emirlere, tam teslim olması lâzımdır. Sadece "Lâ ilâhe illallah" demekle kişi kurtulmuş olur mu? Olmaz!
Niçin?
Namaz var. Namazını kıldı. Kurtuldu mu? Kurtulmadı. Niçin?
Oruç var. Orucunu tuttu. Kurtuldu mu? Kurtulmadı. Zekât var. Miras var. Kısaca karşımızda çok işler var.
Aman, kendimizi beğenmeyelim!
Allahü Tealâ Hazretleri: "Ey Müminler doğru cennettesiniz." buyursaydı, doğru cennetteydik. Fakat: "Ey Müminler! nefislerinizi koruyunuz." buyurdu. Iftira etmekten, gıybetten, söz taşımaktan, sui zanda bulunmaktan sakınmak var, faizden sakınmak var. Gördünüz mü bizi ne işler bekliyor?
"Aman, Hoca Efendi, çok karıştırma!" demeyiniz. Zira "Nefislerinizi koruyunuz!" emri var. Bu emir nasıl yerine gelir? Mirasta Allah’ın hududuna teslim olmakla, ana babaya hürmetle, küçüklere merhametle, kezalik, müslümanların haklarına riayetle. Islâmın bütün emirlerini, farzlarını, vaciplerini, sünnetlerini, müstehaplarını, hakkıyla yerine getirmekle.
Bir kumru, bizim caminin penceresinin önüne bir yuva yaptı. Içeriden oraya bakıyorum; kumru çıkıp gidiyor, yiyecek bir şeyler bulup tekrar geri geliyor; yavrusunun yanına yaklaşıyor, getirdiklerini onun ağzına koyuyor.
‘Ben çocuk büyütüyorum’ deyip de iftihar etmeyin. Kumru kuşu da yavrusunu büyütüyor. Eğer evlâdını yetiştirmekle meşgulken, Allahü Tealâ'ya itaat ediyorsan, o zaman kumru kuşundan farklısın.
Ey Müslümanlar!
Islâmın farzlarını, vaciplerini sünnetlerini, edeplerini yapınız. Allahü Tealâ'ya çok şükredelim, şükredersek çok büyük oluruz.
Bu işleri bilmezse insanın sivri sineğin kanadı kadar kıymeti yoktur. Kur’anı Kerim’in bir kelimesinin manasını dahi bilmek ne büyük şeydir. Bakın (kurâ) kelimesi: ‘Vikaye ediniz, koruyunuz’ anlamındadır.

Bunu anlayabildiğimiz için çok şükredelim.



Real-time chat with your friends http://messenger.msn.com/?mkt=tr
 




<< Home

ARCHIVES
Kasım 2005 / Aralık 2005 / Ocak 2006 / Şubat 2006 / Mart 2006 / Nisan 2006 / Mayıs 2006 / Haziran 2006 /


Powered by Blogger